1894 Depremi ve İstanbul

Sema Küçükalioğlu Özkılıç

Değerlendirme:Eşref Kalender

Türkiye Araştırmaları Merkezi bünyesinde düzenlenen Bir Kitap Bir Yazar programının altmış yedinci ayağında Sema Küçükalioğlu Özkılıç’ı misafir ettik. Program çerçevesinde Özkılıç ile Ali Akyıldız nezaretinde hazırlanarak 2011 senesinde yazdığı “1894 Depreminin İstanbul Üzerindeki Etkileri (Deprem Sonrası İmar Faaliyetleri)” başlıklı doktora tezinden hareketle yayınladığı, 1894 İstanbul Depremi ve İstanbul kitabını tartıştık.

Özkılıç, kitabın temel kaynaklarının Başbakanlık Osmanlı Arşivi’ni, devrin yerli ve yabancı matbuatı, hatıratlar ve ikincil literatürü taramak sureti ile elde ettiği verilerden müteşekkil olduğunu belirtmektedir. Bu açıdan Özkılıç’ın eseri, depremin kamuoyunda oluşturduğu tepkileri, matbuattaki akisleri, devletin deprem olgusuna yaklaşımı, depremin yol açtığı hasar ve deprem sonrası imar faaliyetlerini ortaya koyması hasebiyle alanında yapılmış en mufassal ciddi çalışmaların başında yer alıyor. Bu çerçevede çok yoğun kaynak taramalarının ardından hazırlanan ve kitabın sonuna ayrıca eklenen “1894 Depremi’nde Hasar Gören Yerleri Gösteren Envanter” başlıklı listenin araştırmacılar için yegâne kaynak olduğunu hatırlatmakta fayda var.

Kitabında deprem ve sonrasını detaylı bir şekilde ele alan Özkılıç’ın sunumunda öne çıkan hususları şu şekilde özetlemek mümkün: 28 Haziran 1310/10 Temmuz 1894’te öğlen vakti sularında meydana gelen, Gümülcine’den Ankara’ya kadar çok geniş bir alanda hissedilen İstanbul depreminin gündüz saatlerinde vuku bulması, büyük can kayıpları yaşanmasının önünü alırken büyük bir panik havası oluşmasının da önünü açtı. Bir yandan sağlıksız veri akışı, bir yandan matbuat sütunları bu panik havasını beslerken Saray’ın bu çerçevede aldığı bir takım önlemler göze çarpmaktadır. Bu bağlamda öncelikle basın üzerinde özellikle depreme dair haberler üzerinde bir yayın kontrolü getirilmiş ve “tedhiş-i ezhan”a sebebiyet verecek metinlerin neşredilmesine mani olunmuştu. İkinci olarak deprem ve sonrasında yapılacaklara dair çeşitli raporların hazırlanması istenmişti. Depreme dair sunulan ilk resmî rapor bu mesele etrafında İstanbul’a davet edilen Atina Rasathanesi Müdürü Egnitis tarafından 15 Ağustos’ta hazırlanmıştı. Öte yandan Halil Edhem Bey tarafından hazırlanan Hareket-i Arza Dair Bir Kaç Söz risalesi ise Egnitis’in hazırladığı raporun dışında bilimsel kriterleri haiz az sayıda metinden birisi idi. Bununla beraber deprem münasebeti ile hazırlanan raporlar bunlardan ibaret değildir. Bunun dışında özellikle halkı teskin etmeye dönük olarak hazırlanmış başka raporlar da vardı. Örneğin, depremden birkaç gün sonra Luis Sabuncu tarafından hazırlanan rapor daha ziyade panik havasını dağıtmak amacı ile yazılmıştı. Sabuncu, raporunda depremin İstanbul depremi değil, Bursa depremi olduğunu iddia etmiş, İstanbul halkının endişelenmemesi gerektiğini belirtmişti. Keza Meclis-i Ayan üyelerinden Logofet Bey’in tarih boyunca İstanbul depremleri üzerine yazdığı metin de artık İstanbul’da bir deprem olmayacağı temennisi ile bitiyor, halkın endişelenmesine mahal olmadığını vurgulamaya çalışıyordu.

Deprem sonrasında hazırlanan bu raporlar dışında “efkâr-ı umumiyeyi teskin” için matbuat sütunlarından istifade edilmiş, gazetelerde tehlikeli evrelerin geride bırakıldığını ortaya koyan yazılar yayınlanmıştı. Diğer taraftan namaz vakitleri dışında ezanlar, dualar okutulması, Buhari-i Şerif hatimleri, Kabe’de depremzedeler için dualar yaptırmak suretiyle halkın hissiyatı müsbet anlamda yönlendirilmeye çalışılmıştı.

Depremden sonra hem maddî hasarları tesbit ve tamir etmek hem de bundan kaynaklanan sosyal problemleri çözmek amacı ile çeşitli kurulların oluştuğunu görmekteyiz. Bu bağlamda imar meselesi ile alâkalı olmak üzere, Şehremaneti meclisi üyelerinden oluşan bir İnşaat-ı Fenniye ve mimarlardan müteşekkil bir Heyet-i Fenniye komisyonu kuruluyor. Bunlar depremden hasar gören binaların kondisyonlarına bakarak yıkılması yahut tamiri konusunda kararlar veriyorlar. Sosyal problemler için ise öncelikle daha önce kolera salgını sırasında kurulmuş olan “İane-i Hastagân” komisyonu tekrar aktif olarak çalışmaya başlıyor. Bir süre sonra ise bu komisyon yerini Sultan Abdülhamid’in başkanlığında “İane-i Musâbîn” komisyonuna bırakıyor. Şehremininin ikinci başkanı olduğu ve Şûrâ-yı Devlet, maliye, adliye, şehremâneti ve Osmanlı Bankası’nın yanısıra gayrimüslim cemaat temsilcilerinin de bulunduğu bu komisyon esas itibariyle toplanacak yardımları organize etmek üzere kurulmuştu. Komisyon ayrıca, yardımları teşvik için Hareket-i Arz[1]madalyaları bastırmıştı. Özkılıç oluşturulan bu yardım sandıkları ile ilgili olarak şu hususun da altını çizdi: II. Abdülhamid yurt dışından gelen bağışları kabul etmiş ancak “devletin haysiyetini muhafaza etmek” gayesiyle, gelen bütün taleplere rağmen yurt dışında iane/yardım sandığı açılmasına müsaade etmemişti.

1894 İstanbul depreminin somut ve en kalıcı neticelerinden birisi olarak rasathanenin deprem şubesinin kurulmuş olmasını ifade eden Özkılıç, bu amaçla İtalya’dan sismograf getirtildiğini, İtalyan sismolog Agamennone’nin bugün İstiklal Caddesi’nde İsveç Konsolosluğu’nun hemen yanında Rasathane-i Amire zelzele/deprem şubesini kurduğunu, ancak buranın gürültülü olduğu gerekçesi ile daha sonra bu yapının Taşkışla civarına taşındığını belirtti. Rasathane-i Amire’nin bugünkü yerine (Kandilli) taşınması ise, 1911 yılında gerçekleşmiştir.

İane komisyonunun raporları ile arşiv belgeleri ve matbuat üzerinden bir hasar tespiti listesi yapan Özçelik, ulaştığı veriler çerçevesinde deprem sonrasında meydana gelen hasara ilişkin şu rakamları paylaştı: 161 kişi hayatını kaybetmiş, 378 kişi yaralanmış ve 3703 kişi evsiz kalmıştı. 10.171’i birinci derece hasarlı olmak üzere 20.969 binada ise hasar meydana gelmişti.



*Daha önce isme özel olarak hazırlanan bu tür madalyalar ilk defa bu dönemde standart şekilde basılmaya başlanmış; 10 liraya kadar olan bağışlar için bakır, 10-50 lira arası bağışlar için gümüş, 50 lira üzerindeki bağışlar için altın madalyalar hazırlanmıştı.

 

EDİTÖRDEN

2024 Güz Programı

Vakıf faaliyetlerinin en gelenekseli olan seminerler, her yıl güz ve bahar dönemlerinde gerçekleşiyor.

DETAYLI BİLGİ


BİZİ TAKİP EDİN

Vakfımızın düzenlediği programlardan (seminer, sempozyum, panel, vs.) haberdar olmak için e-posta adresinizi bırakabilirsiniz.