Türkiye’de Çağdaş Hadis Tartışmaları

Halit Özkan, Fatma Kızıl, Ahmet Yücel, Fahrettin Yıldız

Değerlendirme: Vahit Namlı

Medeniyet Araştırmaları Merkezi Kasım ayında Türkiye’deki hadis araştırmaları üzerine bir panel düzenledi. Oturumun başkanlığını yürüten 29 Mayıs Üniversitesinden Prof. Dr. Ahmet Yücel, ayrıca “Hadis İlminde Tarih Anlayışı ve Hadis Tarihi Yazıcılığı” başlıklı bir tebliğ sundu. Klasik dönemde hadis ilminin tarih anlayışının “isnat” kavramında temellendiğini belirten Yücel, hadisçiler için önemli olan tarihçiler gibi büyük olaylar serisinin çerçevesini çizmek, bunları anlamlandırmak değil; ravilerin ölüm tarihlerinin bilgisi, aktardıkları bilginin ittisal veya inkıta olduğunun tespiti ve aktarılan bilginin doğruluğudur dedi. Yani hadisçilerin dikkati hadis silsilesinin sıhhatine odaklanmaktadır. Bu konuda bir örnek veren Yücel, herhangi bir tarih kitabının, mesela İbn İshak’ın siyerinin, kullandığı bütün kaynakları açıklamak zorunda olmadığını, tarihçinin bu kaynakları eleyerek kendi anlatısını oluşturabileceğini söyledi. Ancak bir hadisçi aktardığı bütün bilgileri kaynağına isnat etmek zorunda ve bunların tutarlılığını tartmak zorundadır. Konuşmasının ikinci başlığına geldiğinde ise ilimler tarihi alanının gelişimine odaklandı. İlimler tarihi alanın tevhid-i tedrisat kanunuyla birlikte medreselerin kapatılıp İstanbul Üniversitesinde İlahiyat Fakültesinin kurulmasıyla başlayan bir çalışma alanı olduğundan söz etti. Burada temel İslam bilimleri derslerinin “hadis” ve “hadis tarihi”, “kelam” ve “kelam tarihi” gibi tarih merkezli bir tasnifle oluşturulduğuna dikkat çeken konuşmacı, bu tasnif doğrultusunda ilk defa bu tarihte temel İslam bilimleri tarihi ders kitaplarının yazıldığını söyledi.

Türkiye’de ilk hadis tarihi dersini veren ve bildiğimiz manada ilk hadis tarihi kitabını yazan kişinin İzmirli İsmail Hakkı olduğuna değindi. Kitabının girişinde “ilk defa acizleri tarafından tedvin olunan tarih-i hadis” denmesiyle yaptığı işin gayet farkında olduğunu görüyoruz. Ancak bir sorun var. Kitabın ismi tarih-i hadis olsa dahi kitabın iki bölüm halinde planlanan hadis usulü ve hadis tarihi bölümlerinden birincisi tamamlanabilmiş, kitabın maksadını taşıyan ikinci bölüm ise yazılamamıştır. Yine de usul bölümünün son kısmında hadis ilmini belli tarihlere ayırmıştır. Öncelikle mütekaddimun ve müteahhirun diye ayırıyor. Sonra bu iki dönemin her birini dörder alt-bölüme ayırıyor. Yücel’e göre İzmirli ilk dönemi nesil esaslı (sahabe dönemi, tabiin gibi), ikinci dönemi ise eser esaslı (büyük hadis kitapları) olarak bölümlüyor. Ancak bu kronolojiyi genişletip yazmak nasip olmuyor İzmirli İsmail Hakkı’ya.

İzmirliden sonraki ikinci çalışmanın Arapkirliye ait olduğunu biliyoruz ancak bu eser elimizde değil. 1949 yolunda açılan Ankara Üniversitesi İlahiyat Fakültesinin ünlü hocalarından Mehmet Sait Hatipoğlu’nun yayınlanmak üzere hazır hadis tarihi notlarından olduğunu bahseden Yücel, maalesef bunların henüz kamunun erişimine açık olmadığını bildirdi. Bu notları ise arkadaşı Talat Koçyiğit ondan evvel bir hadis tarihi kitabı yayınlayınca şevkini kaybettiği için yayınlamaktan vazgeçtiğini söylediğini aktardı –böylece bu notların varlığına kayıt düşülmüş olsun. Talat Koçyiğit’in 1977’de yayınlandığını söyleyen Yücel, Koçyiğit’in kitabından sonra ilahiyat fakültelerinde tartışılagelen “usul-tarih” tartışmasının sona erdiğini, hadis ilmi için tarihin bir gereksinim olduğunu gösterdiğini ifade etti. Bundan sonraki hadis tarihi kitaplarına kısaca değinerek konuşmasını tamamladı.

Panelin ikinci konuşmacısı Şehir Üniversitesi İslami İlimler Fakültesi öğretim üyesi Halit Özkan’dı. Tebliğinde ziyadesiyle Osmanlı dönemi hadis tarihi çalışmalarını konu edinen Özkan, hadis çalışmalarında özellikle biyografik eserlerin ve literatür incelemelerinin fazla miktarda bulunduğunu çünkü hadisçilerin başka şekilde eser verecek teçhizattan mahrum olduklarını vurguladı. Öncelikle, Osmanlı dönemi hadis alimleri diğer sanat ve ilim erbabı gibi sistematik bir tabakat yazınından yoksundur. Bu durum diğer pek çok alanda olduğu gibi hadis ilminde de kitap telif etmiş büyük alimler dışındaki hadisçilerin bilgilerini ulaşılmaz kılıyor. Ayrıca İlahiyat mezunları tarih disiplinin formasyonuna sahip olmadıkları, yani tarihsel bir dönem nasıl çalışılır bilmedikleri için Osmanlı hakkındaki araştırmalar bu konuda temel bir yoksunluk çekmektedir. Ayrıca Osmanlı söz konusu olduğunda hangi hadis kitaplarının okutulup öğretildiği konusunda da çok bilgi sahibi değiliz. Son dönemde yapılan darü’l-hadis ve medrese araştırmaları bu eksiği gidermek yönünde önemli bir adım Özkan’a göre. Hem böylece hadis tartışmaları Osmanlı kitap tarihinde de hareket edebilecek bir alan açıyor kendine.

Yalova Üniversitesi İlahiyat Fakültesi öğretim üyesi Fatmaz Kızıl sunumunda Türkiye’deki hadis araştırmalarını oryantalizmle beraber ele aldı. Kızıl, Türkiye’deki modern hadis eğitiminin izinin Darülfünun’daki Ulum-i Aliyye-i Diniyye Şubesine kadar sürülebileceğini ancak üniversite fikriyle birlikte kurulan bir eğitim modelinin ancak 1924’teki İlahiyat Fakültesinin açılmasıyla başladığını ifade etti. Bu fakültenin kuruluşundan bu yana oryantalizm eleştirisine maruz kaldığını belirten Kızıl, pek çok geleneksel alimin bu kurumun temel İslam bilimlerini dinden çıkararak kültürün bir parçası haline getirdiğini, dolayısıyla din eğitiminden ziyade dini incelemeleri teşvik ettiğini iddia ettiklerini söyledi. Ancak Kızıl’a göre bu dönemde İlahiyat Fakültesinde çalışan alimlerin eserleri incelendiğinde, mesela Ahmet Hamdi Akseki ve İzmirli İsmail Hakkı’nın eserleri incelendiğinde Batıda revaçta olan Alois Spenger ve Ignaz Goldziher bigi önde gelen oryantalistlerin hiçbir eserine atıfta bulunmadıkları görülecektir. En azından bu konuda iddia sahibi olabilmek için sınırlı bilgiye sahip olduğumuzu bildirdi. Böyle bir izi ise ancak 1949’da Ankara Üniversitesi İlahiyat Fakültesinin kurulmasıyla başlatabiliyoruz. Bu dönemde özellikle Tayyip Okiç’in inisiyatifi ve etkisi sonucunda hadisçiler Batıdaki araştırmaları takip etmeye başlamış ve tespit edilebilir bir etkilenme belirmiştir. Fakat bu çalışmalar Ankara ile sınırlı kalmış ve bütün sahada etkisini hissettirmesi ise tıpkı Türkiye’deki diğer sosyal bilimler dallarında olduğu gibi ancak 2000’lerden sonraya tekabül etmektedir dedi. Bu manada bu etkilenme hadis çalışmalarına özgü olmayıp baskın ilim anlayışının bütün bilim dallarında hissedilen ağırlığının bir yansıması olarak görülmelidir.

Panelin son konuşmacısı Dr. Fahrettin Yıldız “Tarihten Günümüze Popüler Hadis Kitapları: Kırk Hadisler” başlıklı bir sunum gerçekleştirdi. Özellikle kırk hadis rivayet etmenin dini kültürde çok teşvik edilen bir hadise olduğunu belirten Yıldız, kırk sayısının dini metinlerdeki birçok gizemli karşılığından ötürü İslam kültüründe büyük ilgi gördüğünü ve bu konuda önemli bir literatürün meydana geldiğini söyledi. Osmanlı dönemi kırk hadis literatürünün oluşmasında bilhassa iki ismin çok önemli olduğunu vurguladı. Bu kişilerden ilki erbaini üzerine pek çok şerh yazılan Nevevî, ikincisi ise manzum kırk hadis kitabı sıkça taklit edilen Abdurrahman Cami’dir. Kırk hadis türünde en çok eseri şairlerin kalem aldığına dikkat çeken Yıldız, İslam alimleri ve mutasavvıfların şairleri izlediğini söyledi. Bu eserlerin içeriği de siyasi dönemlere göre belli eğilimler göstermektedir. Mesela kuruluş döneminde yazılan eserlerin ekseriyeti tasavvufi iken yükseliş dönemindekiler edebidir. Cumhuriyet dönemine gelindiğinde ise çocuklara ve gençlere yönelik eğitim amaçlı kırk hadis kitaplarının önemli bir yekûnu oluşturduğunu bildiren konuşmacı modern dünyanın sorunlarıyla başa çıkmak, bu tedirgin çağda sağaltıcı görevi görecek özgün eserlerin de toplumsal sürece uygun olarak bu dönemde ön plana çıktığını söyledi.

EDİTÖRDEN

SEMİNERLER

Vakıf faaliyetlerinin en gelenekseli olan seminerler, her yıl güz ve bahar dönemlerinde gerçekleşiyor.

DETAYLI BİLGİ


BİZİ TAKİP EDİN

Vakfımızın düzenlediği programlardan (seminer, sempozyum, panel, vs.) haberdar olmak için e-posta adresinizi bırakabilirsiniz.