- ANA SAYFA
- YAYINLAR
- BÜLTEN ARŞİV
- SAYI 69 YIL: 2009
- Sistemin Krizi ve Krizin Sistemi
Sistemin Krizi ve Krizin Sistemi
Şükrü Yazğan
10 Nisan 2009
Değerlendirme: Gülnur Kılıçoğlu
Küresel Araştırmalar Merkezi’nin Nisan ayındaki Tezat toplantısında, Marmara Üniversitesi Siyaset Bilimi ve Uluslararası İlişkiler Bölümü’nden Dr. Şükrü Yazğan’ın “Kriz ve Sistem: Sistemsel Krizin İncelenmesi ve Uluslararası Sistemin Yeniden Kurgulanması” başlıklı tezini tartıştık.
Doğanın düzeninin ve sınırlamalarının aşılamayacağını belirten Yazğan, kurulan tüm düzenlerin arka planında, görüp bildiğimiz faktörlerin yanı sıra, gözümüzle görmediğimiz bir kuralın daha işlediğini belirtti: Termodinamiğin ikinci yasası; entropi. Küreselleşme sürecinde toplumsal krizlerin güçlendiği algılaması giderek yaygınlaşırken, mevcut bakış açıları krizin dinamiklerini ve toplumsal düzen üzerindeki etkilerini anlamada yetersiz kalıyor. Bu süreçte kriz durumunun nesnel olarak değerlendirilebilmesi için termodinamiğin ikinci yasasının (entropi) öngörülerini ve karmaşık sistemler yaklaşımının sistemsel dinamiklere dair bulgularını dikkate alan yeni bir yaklaşıma ihtiyaç var. Entropi doğrudan düzensizliğin değil; enerjik düzensizliğin, yani enerjinin kullanılabilir miktarının bir ölçüsüdür.
Çalışmasında toplumsal düzenlerin kurulması, korunması ve çözülmesine dair yeni bir kuramsal-kavramsal çerçeveyi entropi yasası ışığında geliştiren Yazğan’ın ifade ettiği üzere bu model yalnızca gerçek olayların değerlendirilmesinde kullanılabilir; zaten “herşeyi açıklayan bir model karmaşık sistemler kuramının da ifade ettiği üzere imkânsızdır.” Yazğan’a göre, kriz durumu varoluşun asıl durumudur ve düzenin oluşturulması, hâkim kriz durumunun enerji kullanılarak baskılanmasıyla mümkün olur. Bu yüzden de düzenin her seferinde yeniden oluşturulması gerekir. Düzeni “zaman mekansal süreklilikler kurmak; sürekli kurulan ve yeniden kurulan/kurgulanan bir süreç” olarak tanımlayan Yazğan, yeniden kurulurken de düzenin belirli bir kalıba uydurulmaya çalışıldığını belirtti.
Yazğan’a göre bir şeyin nerede/nasıl hareket ettiğine dair varolan bütün ihtimaller, bir düzen/süreklilik içinde sınırlandırılır ve bunun için de enerji gerekir. Sistemin enerji düzeyi, o sistem içinde kurulabilecek düzenlerin de olasılık sınırlarını verir. Enerji akışındaki karmaşıklaşma ise, sistem içinde her zaman varolan doğrusal olmayan dinamikleri güçlendirdiği için krize yatkınlığı arttırır. Bu çerçevede, Yazğan’a göre, bir sistemsel birleşme-bütünleşme süreci olan küreselleşme süreci, varolan düzen kalıplarını karmaşıklaştırdığı için sistemleri krize daha yatkın hale getiriyor. Sistemsel kapanma ve çoklu kriz unsurlarının etkileşimiyle oluşan kriz sistematiği, bu yatkınlığı daha da güçlendiriyor ve küreselleşmenin krizini üretiyor. Bir düzen için ne kadar çok olasılık varsa, o kadar çok enerji gerekiyor. Kapalı bir sistemde enerji sürekli düzen kurmak için harcanıyorsa, enerji giderek azalıyordur; entropi giderek artıyordur. En soyut ifadeyle, bütün maddeler kendisi üzerinde örgütlenen enerjiden ibarettir. Kendi hayatiyetimizi sürdürmek için dışarıdan bir şekilde enerji almak, içeride oluşan düzensizliği/atıkları atmak zorundayız. Yazğan’a göre bu soyutlama düzeyinden baktığımızda, toplumlar da daha bilinçli bir şekilde benzer bir şey yapıyor.
Düzenler doğar, büyür ve ölür. Yazğan’a göre entropi açısından, büyüme bir karmaşıklaşma ve sistemin iç entropisinin düşürülmesi sürecidir: Çünkü entropi sistemsel olasılıkların da göstergesidir. Düzen kendini yeniden üretmez; enerji kullanımıyla üretilir ve aynı verimlilikte tekrar üretilemediği için gerileme/çözülme kendiliğinden oluşur. Evrende herşeyin çözülmeye/dağılmaya meyilli olduğunu ifade eden Yazğan, bunu bir örnekle açıkladı:
Bir duvarı korumak için bu duvarı sürekli yeniden inşa etmeniz gerekir. Burada düzen kurucu mekanizmalarımız, bu duvarı yapan insanlar ve kullanılacak aletlerdir. Biz duvarı tutmaya, duvar da bozulmaya çalışıyor veya birileri duvarı hep bozuyor. Duvarı yıkan aslında entropi değil, diğer düzenlerdir. Sizin oluşturduğunuz düzen eğer doğanın düzenine ters ise, duvarı doğaya karşı korumak için sürekli yeniden inşa etmek zorundasınız. Düzenlerin yıkılabilir olmasının arkasında, termodinamiğin ikinci yasasının işaret ettiği “düzenlerin (ve herşeyin) çözülmeye doğru giden doğası” yatmaktadır.
Asıl düzenin insanların kendi zihin dünyasında kurulduğunu ifade eden Yazğan’a göre düzeni oluşturan en temel güç, insanın kendisi ve en etkin düzen kurucu mekanizma, kültürel sermayedir: Beşeri düzenler açısından baktığımızda, düzeni kurmanın en ucuz yolu budur.
Bir bankanın içindeki parayı koruyan güvenlik görevlisi veya camlar değil, insanların kendi zihinlerinde “bunun böyle olmaması gerektiğine” dair kategorilerdir. İnsanların zihninde bunun olmadığını düşünün; insanların başkasına ait olanı almamasını sağlamak zorundasınız. O halde çok güçlü bir makro yapı kurmanız gerekiyor; polisler, askerler, vs... Ama bu defa şöyle bir sorun var: Silah verdiğiniz kişiler de o kuralların geçerli olduğunu kabul etmeli... Etmediği anda, çok daha büyük bir sorun içindesiniz demektir...
Küreselleşmeyi de “bu düzenliliğin içindeki ilişkilerin gittikçe karmaşıklaşması; giderek daha çok sayıda altdüzenin zaman içersinde daha uzun işlevsel bağlantılarla etkileşime geçmesi” olarak tanımlayan Yazğan, bu termodinamik sürecin aslında bu kadar net/öngörülebilir şekilde işlemediğini de vurguladı. Yazğan’a göre, örgütlenmiş karmaşıklık denensistemlerde iki eksen var, karmaşıklık ve rastgelelik: “Toplumlar hem belirli açılardan rastgele, hem de karmaşık bir yapı arz ederler.” Her bir sistem kendi altındaki sistemlerinden oluşur. O alt-sistemlerin de kendi alt-sistemleri vardır. Yazğan’a göre sistemde meydana gelen krizleri herkes aynı şekilde veya ölçekte kriz olarak algılamıyor ve değerlendirmiyor: Sistem eğer bu durumu algıladıysa, çökme ihtimali daha zayıftır; aksi halde sistem çöker ve yerine yeni bir sistem kurulur. Bu nedenle kriz, sistemin sağlıklı işlediğinin de bir göstergesidir.
Yazğan’ın sunumu sonrasında soru-cevap kısmında çalışmanın tarihsel örneklerle nasıl delillendirilebileceği tartışıldı. Katılımcıların teori-pratik ilişkisine dair yorumları, eleştirileri, katkıları ve soruları ile program sona erdi.
2024 Güz Programı
Vakıf faaliyetlerinin en gelenekseli olan seminerler, her yıl güz ve bahar dönemlerinde gerçekleşiyor.
DETAYLI BİLGİ