- ANA SAYFA
- YAYINLAR
- BÜLTEN ARŞİV
- SAYI 69 YIL: 2009
- Hatıralarla Yakın Tarih-12: Hüseyin Kâzım Kadri’nin Hatıraları
Hatıralarla Yakın Tarih-12: Hüseyin Kâzım Kadri’nin Hatıraları
3 Nisan 2009
Değerlendirme: Abdülkerim Asılsoy
Hatıralarla Yakın Tarih okumalarının 12. kitabı Hüseyin Kâzım Kadri’nin Meşrutiyet’ten Cumhuriyet’e Hatıralarım (haz. İsmail Kara, İstanbul: Dergâh Yayınları, 2000) adlı eseriydi.
Kitap Hüseyin Kâzım’ın iki kısım halinde hazırlanan hatıralarından oluşmaktadır. Kitabın girişinde İsmail Kara’nın, yazarın hayatı ve eserleri hakkında kaleme aldığı uzunca sayılabilecek bir tercüme-i hâl yer alır. Bu kısımda, H. Kâzım Kadri’nin eğitim hayatı, devlet kademesinde aldığı görevler, dönemin önde gelen isimleriyle dostlukları, onlarla beraber yapmayı planladığı girişimler, İttihat ve Terakki Cemiyeti ile ilişkisi, Milli Mücadele yıllarında aldığı görevler/yaptığı katkılar ve kaleme aldığı eserler gibi pek çok konu titizlikle incelenmiştir.
Kitabın geneli için söylenecek bir şey varsa eğer, o da Hüseyin Kâzım Kadri’nin hemen her olay ve kişi hakkında takındığı eleştirel tavırdır. Özellikle İttihatçı kadro ve Milli Mücadele’yi gerçekleştiren Ankara yönetimine karşı oldukça sert ifadeler içeren bir dil kullanmıştır. Eser, siyasî pek çok olayı zikretmesi ve değerlendirmesi bakımında önemlidir.
Hüseyin Kazım Kadri, kendisi de İttihat ve Terakki Cemiyeti’nin İstanbul Şubesi üyeleri arasında bizzat yer almasına rağmen, kitabın pek çok yerinde İttihatçı yöneticilere ağır sayılabilecek tenkitler yapar; onları “burnunun ucunu görmemek”le, “memleketi bilmemek”le itham eder ve üst kadroyu “komitacılık dışında başka bir şey düşünmeyen beş on serseri” olarak niteler.
Eserin bir başka hususiyeti II. Meşrutiyet yılları boyunca memleketin muhtelif yerlerinde aldığı idarî görevler dolayısıyla yaptığı icraatları konu edinmesidir. Bu anlatılarda dikkati çeken bir nokta idarî görevini ifa ederken kendisine, “müstebid-i âdil” olarak nitelediği babasını örnek almasıdır. Kaldı ki Tercüme-i Hayat Yahut Aileme Yadigâr başlığı altında kaleme aldığı bu ilk hatıralarının, hatırı sayılır bir kısmı babasının -özellikle Trabzon’da gerçekleştirdiği- icraatlarından meydana gelmektedir. Dolayısıyla bu anlatılardan da takip edilebildiği kadarıyla Hüseyin Kâzım Kadri’nin mutasarrıf, vali sıfatıyla görev yaptığı yerlerde karşılaştığı problemler karşısında bulduğu çözümler ya da uyguladığı yöntemler, daha çok babasının takip ettiği ‘usûle’ işaret etmektedir.
Beyrut’ta kaldığı yıllar esnasında karşılaştığı hadiseleri konu edindiği sayfalar, devletin özellikle Suriye bölgesinde ne kadar acziyet içinde kaldığına dair acı anlatılarla doludur. Cemal Paşa’nın bölgedeki uygulamalarını çok sert ifadelerle eleştiriye tabi tuttuğu da görülür.
Hatıralarının ikinci kısmı, daha çok Milli Mücadele yıllarında aldığı aktif rolle ilgilidir. Bu yıllarda Tevfik Paşa kabinesinde çeşitli görevler üstlenmiştir. İstanbul hükümeti ile Ankara hükümeti arasındaki Bilecik Mülâkatı’na İstanbul’dan giden heyet arasında Hüseyin Kâzım Kadri de bulunmuştur. Misak-ı Millî’nin hem hazırlık aşamasında hem de Meclis’e teklifinde ciddi katkıları olduğu bilgisini yine bu hatıratın satırları arasında görmek mümkün. Hüseyin Kâzım, Misak-ı Milli’nin teşekkülündeki katkısını zikretmediği için Atatürk’e ve Nutuk’una da ağır sayılabilecek tenkitler getirir. Yine Damat Ferid’in Sadrazamlığa getirilmemesi konusunda Sultan Vahdettin’le cereyan eden ağır münakaşanın arka planı da bu hatırattan izlenebilmektedir.
Kitabın dikkate değer en önemli aktarımlarından biri de Hüseyin Kâzım’ın bölgedeki diğer Türk nüfusla birlikte Beyrut’tan ayrıldığı sahnedir. Bu, Araplarla Türklerin aslında bir bütünün iki ayrı parçası olduğu fikrini tahkim eder. Hüseyin Kâzım, Beyrutlu hamal ve halkın gemideki Türkleri iskelede saf tutarak “Allahu yansuru’l-İslâm” nidalarıyla teşyi edişlerini “Muhammed’in mucizesi” şeklinde niteler; aslında bu ona göre “din-i Muhammedî’nin vücut verdiği ve asırlardan beri idameye muvaffak olduğu ‘uhuvvet-i diniye’ye ait bir tezahür ve galeyan”dan ibarettir.
2024 Güz Programı
Vakıf faaliyetlerinin en gelenekseli olan seminerler, her yıl güz ve bahar dönemlerinde gerçekleşiyor.
DETAYLI BİLGİ