Türk Sineması Nereye?

Asuman Suner, Nezih Erdoğan, Zahit Atam

5 Aralık 2009
De­ğer­len­dir­me: Burcu Kayışoğlu
 
Bi­lim ve Sa­nat Vak­fı Sa­nat Araş­tır­ma­la­rı Mer­ke­zi -bün­ye­sin­de fa­ali­yet gös­te­ren Ha­yal Per­de­si Si­ne­ma Der­gi­si’nin 14. sa­yı­sı­nın dos­ya ko­nu­su­na pa­ra­lel se­çi­len-“Türk Si­ne­ma­sı Ne­re­ye?” baş­lık­lı bir pa­nel dü­zen­le­di. 30 Ka­sım 2009 ta­ri­hin­de ara­mız­dan ay­rı­lan Ah­met Ulu­çay’a it­haf edi­len pa­nel­de 2008-2009 viz­yo­nu ağır­lık­ta ol­mak üze­re Türk si­ne­ma­sı­nın gel­di­ği nok­ta tar­tı­şıl­dı. İh­san Ka­bil’in otu­rum baş­kan­lı­ğın­da­ki pa­ne­lin ka­tı­lım­cı­la­rı seç­tik­le­ri kav­ram­lar üze­rin­den bir an­lam ha­ri­ta­sı çı­ka­ra­rak hâ­kim pa­ra­dig­ma­lar dâ­hi­lin­de Ye­ni Türk Si­ne­ma­sı’nın yol­cu­lu­ğu­nu ma­sa­ya ya­tır­dı. Asu­man Su­ner “Ye­ni Po­pü­ler Film­ler­de Nos­tal­ji, Mil­li­yet­çi­lik ve Ol­du­ru­la­ma­yan Mo­dern­lik”, Ne­zih Er­do­ğan “Ye­şil­çam Son­ra­sı Ye­ni Si­ne­ma”, Za­hit Atam ise “Son Dö­nem Türk Si­ne­ma­sın­da Si­ya­sal Söy­lem” baş­lı­ğıy­la su­num­la­rı­nı ger­çek­leş­tir­di.
Kar­puz Ka­bu­ğun­dan Ge­mi­ler Yap­mak fil­miy­le ta­nı­dı­ğı­mız Ah­met Ulu­çay’ın anı­sı­na kı­sa film­le­rin­den ve 2003 yı­lın­da Bi­lim ve Sa­nat Vak­fı’nda yap­tı­ğı söy­le­şi­den kı­sa ke­sit­le­rin su­nul­du­ğu si­ne­viz­yon gö­rün­tü­sü ile prog­ram baş­la­dı.
Ye­ni po­pü­ler film­ler­de nos­tal­ji, mil­li­yet­çi­lik ve ol­du­ru­la­ma­yan mo­dern­lik
Ol­du­ru­la­ma­yan mo­dern­lik kav­ra­mı­nı G.O.R.A.’nın so­und­track al­bü­mün­de yer alan bir şar­kı­dan, Öz­kan Uğur’un “Ol­du­ra­ma­dım” ad­lı şar­kı­sın­dan ödünç alan Asu­man Su­ner’e gö­re bu şar­kı­nın söz­le­ri Tür­ki­ye’nin mo­dern­lik de­ne­yi­mi­ne, özel­lik­le de ya­şa­dı­ğı­mız 2000’ler­de­ki mo­dern­lik de­ne­yi­mi­ne iliş­kin al­gı­mı­zı çok iyi ya­ka­la­mış­tır. Su­ner, bu ka­dar yol alın­ma­sı­na kar­şın Tür­ki­ye’nin mo­dern­li­ği­nin bir tür­lü ol­du­ru­la­ma­dı­ğı­nı ve bu ol­du­ru­la­ma­ya­nın pa­ro­di­si­ni yap­ma­yı en iyi ba­şa­ran fil­min Re­cep İve­dik ol­du­ğu­nu ifa­de et­ti.
Pe­ki Re­cep İve­dik ve ben­ze­ri film­ler­de bu ka­dar ko­mik olan ne­dir? İn­san­lar bu film­le­re ni­ye bu ka­dar çok gü­lü­yor? Çün­kü bu film­le­rin tü­mün­de su­nu­lan­lar son de­re­ce aşi­na du­rum­lar; Türk ol­ma hâl­le­ri, Tür­ki­ye top­lu­mu­nun hâl­le­ri. Bu film­le­rin her­bi­ri fark­lı şe­kil­ler­de o aşi­na du­rum­la­rı saç­ma­laş­tı­rı­yor, aşı­rı­laş­tı­rı­yor ve ora­da ol­du­ru­la­ma­ya­nı bi­raz da­ha açı­ğa çı­kar­mış olu­yor.
Su­ner’e gö­re bu, sar­ka­cın sa­de­ce bir ya­nı… Di­ğer yan­da ise fark­lı bir ye­re, bi­raz nos­tal­jik bi­raz da mil­li­yet­çi bir nok­ta­ya sav­ru­luş var; ya­ni her ne ka­dar ol­du­ru­la­ma­yan bir mo­dern­lik söz­ko­nu­su ise de “as­lın­da biz iyi­yiz, son ker­te­de biz­le il­gi­li olan öz, iyi bir öz” nok­ta­sı… Bu çer­çe­ve­de, Su­ner, son dö­ne­min en çar­pı­cı fil­mi ola­rak gör­dü­ğü Dev­rim Ara­ba­la­rı’nı ele al­dı. Ko­me­di fil­mi ola­rak al­gı­la­dı­ğı fil­min “Tür­ki­ye’de mo­dern­lik ni­ye ba­şa­rı­lı ola­ma­dı?” so­ru­su­nu sor­du­ğu­nu, bi­raz mah­cup bir te­laf­fuz­la ve­ri­len ce­va­bın ise Tür­ki­ye’de tek­no­lo­ji­nin ge­liş­me­si­ni is­te­me­yen dış güç­le­rin ma­ni­pü­las­yo­nu ol­du­ğu­nu be­lirt­ti. Ko­me­di ol­ma­yan ama Su­ner’e gö­re o ko­me­di hal­ka­sı­nı ta­mam­la­yan bir baş­ka film de Kurt­lar Va­di­si-Irak. Bu film de ol­du­ru­la­ma­yan mo­dern­li­ğin ne­den­le­ri­ni araş­tı­rır­ken tıp­kı Dev­rim Ara­ba­la­rı gi­bi dı­şa­rı­ya işa­ret edi­yor.
So­nuç­ta ol­du­ru­la­ma­yan mo­dern­lik, ko­me­di film­le­ri bir ya­na po­li­tik film­ler­de de “ko­me­di” hâ­li ola­rak or­ta­ya çık­mak­ta. Bu film­ler­de­ki mo­dern­li­ğin ol­du­ru­la­ma­ma­sı­nın an­cak bir ko­me­di et­ki­si ya­rat­tı­ğı­nı be­lir­ten Asu­man Su­ner, özel­lik­le de ko­mik et­ki­ni­ni ya­ra­tıl­dı­ğı yer­ler­de ol­du­ru­la­ma­yan mo­dern­li­ğe da­ir çok cid­di­ye alın­ma­sı ge­re­ken bir po­tan­si­yel ta­şın­dı­ğı­nı ifa­de et­ti.
 
Ye­şil­çam ve ar­dın­dan bir ne­sil
İs­tan­bul Bil­gi Üni­ver­si­te­si İle­ti­şim Fa­kül­te­si’nde hâ­len de­kan ola­rak gö­re­vi­ni sür­dü­ren Prof. Ne­zih Er­do­ğan, Tür­ki­ye’de ilk Si­ne­ma-TV oku­lu me­zun­la­rı ara­sın­da. O dö­nem­de Tür­ki­ye’de oku­yan bir Si­ne­ma-TV öğ­ren­ci­si ola­rak, işe Ye­şil­çam’ı red­det­mek­le baş­la­mak is­te­miş. Bu­nun da bir se­be­bi var­mış: O dö­nem pek çok ke­sim­den in­san, Ye­şil­çam’ı red­det­mek, Ye­şil­çam’a sır­tı­nı dön­mek, baş­ka bir si­ne­ma yap­mak id­di­asın­day­mış. Ta­bii ki di­ğer yan­da da Ye­şil­çam’ı ha­ra­ret­le sa­vu­nan­lar var­mış.
İn­san­la­rın Ye­şil­çam ile olan der­di­nin çok ya­kın bir za­ma­na ka­dar sür­dü­ğü­nü be­lir­ten Er­do­ğan, ya­kın bir geç­mi­şe ka­dar hem bu film­le­ri ye­ni­den yap­mak hem de on­la­rın çok da­ha kö­tü ol­du­ğu­nu dü­şün­mek gi­bi prob­lem­li bir iliş­ki­nin var ol­du­ğu­nu, ama şim­di da­ha ol­gun ve da­ha ba­rı­şık bir iliş­ki ku­rul­ma­ya baş­lan­dı­ğı tes­pi­tin­de bu­lun­du.
Er­do­ğan’a gö­re Ye­ni Türk Si­ne­ma­sı, Ya­vuz Tur­gul’un Eş­kı­ya fil­mi ile baş­la­tı­la­bi­lir. Bu san­ki bir dö­nüm nok­ta­sı olur. Çün­kü si­ne­ma se­yir­ci­si­nin si­ne­ma sa­lon­la­rı­na dön­me­ye baş­la­ma­sıy­la ör­tü­şür. Her ne ka­dar Ye­şil­çam son­ra­sı dö­ne­me ait ol­sa da, so­nuç­ta Ye­şil­çam’a re­fe­rans­la­rı olan ve Ye­şil­çam’ın ha­va­sı­nı -bu­na mo­da­li­te ya da tip de di­ye­bi­li­riz- kul­la­nan bir film­dir Eş­kı­ya. Son­ra­sın­da Ye­ni Türk Si­ne­ma­sı’nda bir­çok film­de de yi­ne bu me­lod­ra­ma­tik ya­pı­nın kul­la­nıl­dı­ğı ya da re­fe­rans ol­du­ğu gö­rül­mek­te­dir.
Ye­ni si­ne­ma ör­nek­le­rin­de gör­dü­ğü­müz “biz as­lın­da iyi­yiz” vur­gu­su da as­lın­da Ye­şil­çam’dan mi­ras. Do­la­yı­sıy­la Ye­şil­çam’ın ha­ya­let­le­ri­nin bu­gün­kü Türk si­ne­ma­sın­da hâ­lâ hâ­kim ol­du­ğu­nu söy­le­me­miz müm­kün. Bu­na eleş­ti­rel bir ba­kış ge­liş­tir­mek ge­rek­ti­ği­ni dü­şü­nen Er­do­ğan, her ha­lü­kâr­da ger­gin­li­ğin or­ta­dan kalk­ma­sı­nı, Ye­şil­çam ile iliş­ki­le­rin de­vam edi­yor ol­ma­sı­nı olum­lu de­ğer­len­di­ri­yor. Bu­nun da se­be­bi, bu­gün ken­di­ne gü­ve­nen, her şe­ye rağ­men öz­gü­ve­ni art­mış bir si­ne­ma­nın var ol­ma­sı. Çün­kü öz­gü­ve­ni art­mış bi­linç­ler ya da bün­ye­ler baş­ka­la­rıy­la da­ha ba­rı­şık iliş­ki­ler ku­ra­bi­lir. Bu çer­çe­ve­de Er­do­ğan, Türk si­ne­ma­sı­nın da­ha yu­mu­şak, da­ha sa­kin, da­ha ba­rı­şık bir ka­rak­ter ge­liş­tir­mek­te ol­du­ğu­nu dü­şü­nü­yor.
Su­nu­mu­nun so­nun­da asıl me­se­le­ye de­ğin­mek adı­na üni­ver­si­te­den ge­len bi­ri­si ola­rak açık­ça­sı hem iğ­ne­yi hem de çu­val­dı­zı üni­ver­si­te­ye ba­tır­mak is­te­di­ği­ni be­lirt­ti. “Türk si­ne­ma­sı ne­re­ye?” so­ru­su­na bi­ti­şik ola­rak “Türk si­ne­ma eleş­ti­ri­si ya da te­ori­si ne­re­ye?” so­ru­su­nu ek­le­ye­rek ye­ni bir tar­tış­ma ko­nu­su or­ta­ya koy­du:
Ya­zar­la­rı­mız, aka­de­mik şah­si­yet­le­ri­miz, ho­ca­la­rı­mız bi­ze Türk si­ne­ma­sın­da olup bi­ten­le­ri an­la­ma­mı­za yar­dım­cı ola­cak ger­çek eleş­ti­rel ay­gı­tı ve­re­bi­li­yor­lar mı? Bi­zi do­na­nım­lı kı­la­cak ya­zı­lar ya­zı­yor­lar mı?
 
Otur­tu­la­ma­yan film eleş­ti­ri­le­ri
Son ko­nuş­ma­cı, si­ne­ma ya­za­rı, Za­hit Atam ise Tür­ki­ye’de eleş­ti­ri te­ri­mi­nin he­nüz zi­hin­ler­de net­leş­me­di­ği­ni ve çok ba­şa­rı­lı bir fil­mi da­hi çok uç ve ala­ka­sız nok­ta­lar­la eleş­ti­re­cek ka­dar acı­ma­sız bir iz­le­yi­ci ve eleş­tir­me­nin söz­ko­nu­su ol­du­ğu­nu ifa­de ede­rek su­nu­mu­na baş­la­dı.
“Ye­ni Türk Si­ne­ma­sı”nın 1994 yı­lın­da Ze­ki De­mir­ku­buz’un C Blok’u, Ye­şim Us­ta­oğ­lu’nun İz’i bir yıl son­ra da Nu­ri Bil­ge Cey­lan’ın Ko­za fil­mi ile baş­la­dı­ğı­nı dü­şü­nen Atam, ta­rih­sel ola­rak ba­kıl­dı­ğın­da Ye­şil­çam tar­zı üre­tim mo­de­li­nin aşa­ğı yu­ka­rı 1988-89 yıl­la­rın­da so­na er­di­ği­ni öne sür­dü. O ta­rih­ten son­ra ye­ni bir üre­tim mo­de­li ger­çek­le­şir, ser­ma­ye ken­di­si­ni sı­fır­dan, ye­ni­den in­şa eder. Ay­rı­ca bu­gün Türk si­ne­ma­sı hem es­te­tik hem tek­nik hem si­ya­sî söy­lem hem de dün­ya gö­rü­şü ola­rak ele al­dı­ğı top­lu­mu yan­sıt­ma açı­sın­dan da fark­lı bir söy­le­me gir­miş du­rum­da­dır.
Ye­ni Türk Si­ne­ma­sı’nın si­ya­sal söy­le­mi tek bir odak üze­ri­ne top­la­ma­dı­ğı­nı be­lir­ten Atam, Ye­ni Türk Si­ne­ma­sı’nın ya­pı­sı ge­re­ği bir akım ol­ma­dı­ğı­nı, ya­ni bel­li bir dün­ya gö­rü­şüy­le, bel­li bir es­te­tik va­ro­luş­la, bel­li bir top­lum ta­sa­rı­mıy­la ha­re­ket eden film­ler­den oluş­ma­dı­ğı­nı ifa­de et­ti ve şöy­le de­vam et­ti:
Bel­li in­san­la­rın ken­di iç dün­ya­la­rı­nı ya da top­lum­la­rı­nı na­sıl gör­dük­le­ri üze­ri­ne ku­ru­lu bir si­ne­ma ile kar­şı kar­şı­ya­yız. Or­tak bir kül­tü­rel ik­lim, ko­lek­tif ola­rak ya­ra­tıl­mış bir dü­şün­me ve es­te­tik bir du­yum­sa­ma me­kâ­nı yok. Bu, ye­ni Türk si­ne­ma­sı­nın ka­rak­te­ris­tik özel­lik­le­rin­den bi­ri.
Za­hit Atam, son ola­rak, su­nu­mun ba­şın­da da ifa­de et­ti­ği gi­bi, Av­ru­pa’nın en önem­li si­ne­ma­la­rın­dan bi­ri­ne sa­hip ol­ma­mı­za kar­şı­lık Tür­ki­ye’de asıl yok­sul­luk çek­ti­ği­miz şe­yin, ya­ra­tı­cı edim de­ğil, dü­şü­nen ve çö­züm­le­yen edim ol­du­ğu­nu vur­gu­la­dı.
Son dö­nem­de Türk Si­ne­ma­sı­nın gel­di­ği ye­ri fark­lı açı­lar­dan ele alan “Türk Si­ne­ma­sı Ne­re­ye?” pa­ne­li­nin su­num özet­le­ri­ne Ha­yal Per­de­si Si­ne­ma Der­gi­si’nin 14. sa­yı­sın­dan ulaş­mak müm­kün. (www.ha­yal­per­de­si.net)

EDİTÖRDEN

2024 Güz Programı

Vakıf faaliyetlerinin en gelenekseli olan seminerler, her yıl güz ve bahar dönemlerinde gerçekleşiyor.

DETAYLI BİLGİ


BİZİ TAKİP EDİN

Vakfımızın düzenlediği programlardan (seminer, sempozyum, panel, vs.) haberdar olmak için e-posta adresinizi bırakabilirsiniz.