- ANA SAYFA
- YAYINLAR
- BÜLTEN ARŞİV
- SAYI 72 YIL: 2010
- Bakırköy Ruh Sağlığı ve Hastalıkları Hastanesi Yönetim Deneyimi
Bakırköy Ruh Sağlığı ve Hastalıkları Hastanesi Yönetim Deneyimi
Medaim Yanık
2 Ocak 2010
Değerlendirme: Neslihan Sözeri
Kâr odaklı bir şirkette ana amaç kârı maksimize etmek iken, bir hastanede gelir ve gider dengesini sağlamanın yanında asıl amaç kaliteyi arttırabilmektir. Bu nedenle, hastane yönetimlerinde; yönetim anlayışı, kalite, güven, verimli ve etkin çalışma, motivasyon, rekabet, ekip anlayışı büyük önem arzetmektedir. Doç. Dr. Medaim Yanık ile Bakırköy Ruh ve Sinir Hastalıkları Hastanesi’nde başhekimlik görevi süresince sergilediği yönetim tarzı, hangi çalışmaları yaptığı ve bir ruh sağlığı hastanesini nasıl yönettiği üzerine söyleşi yaptık. Kendi deyimi ile canlı bir yönetim deneyimini bizlerle paylaşan Yanık, yönetime ve yöneticiliğe dair önemli noktalara temas etti.
Göreve geldiği ilk günden itibaren doğru soruları sormanın gerekli olduğunu düşünen Yanık, öncelikle kendisini ve hastanenin durumunu analiz ederek çalışmalarına başlar. Zira kendisi bir bilim insanıdır ve bir hastaneyi yönetebilmek için ortamı ve şartları iyi bilmesi gerekmektedir. Bu nedenle kendisine, “Yönetim nedir? Bakırköy Hastanesi nedir?” gibi başlangıç soruları sorar ve on gün boyunca sorularını cevaplamaya çalışır. Bu on günün sonunda Yanık’ın elinde kendi yazdığı iki yüz sayfalık bir not oluşmuştur. Başhekimlik görevini hakkıyla yapıp yapamayacağı, yetkinlik ve Bakırköy Hastanesi’nin durumu üzerine yaptığı analiz sonucu bu işi yapabileceğine karar verir ve kolları sıvar.
Bakırköy Ruh ve Sinir Hastalıkları Hastanesi 800 dönüm arazi üzerinde kurulu olup yaklaşık 1900 çalışandan oluşmakta ve Türkiye’nin en çok bilinen hastanesi özelliğini taşımaktadır. Böyle büyük bir hastaneyi yönetmek için gereken SWOT analizi (Strength, Weakness, Opportunity, Threat/Güçlü ve Zayıf Yönler, Fırsatlar, Tehditler) tam da Yanık’ın göreve geldiği zamana denk gelen “Avrupa İnsan Hakları İşkence ve Kötü Muameleyi Önleme Komisyonu”nun hastaneyi değerlemek istemesi ile yapılır. Ülke dışından gelen bir kurumun hastaneyi gezip rapor yazacak olması bazı çalışanları rahatsız eder. Fakat hastanenin güçlü ve zayıf yönlerini bir rapor halinde sunacak bu çalışmanın bir fırsat olduğunu düşünen Yanık, tüm çalışanların, araştırma süresince bu komisyona yardımcı olmasını ister. Tüm hastaneyi komisyona açar.
Komisyon raporu sonucunda şunlar ortaya çıkar: Maddi koşullar, servisler oldukça temiz ama ortam çok sıkıcı. Çünkü hastane yönetimi, biri kendine zarar verir kaygısıyla uzun koridorlara sahip bu hastanenin duvarlarını boş bırakır. Bu da hastaların psikolojisini kötü yönde etkilemektedir. Güvenlik ile konfor dengesinin iyi ayarlanması gerektiğini dile getiren Yanık, bu probleme güvenliği zedelemeyecek şekilde koridorlara çeşitli tablolar asarak çözüm getirir. Böylece uzun koridorlara renklilik gelir.
Raporun diğer bir sonucu ise; çalışanların tükenme noktasında oldukları ve iş yükünün çok ağır olduğu idi. Yanık, bu konuda kendi gözlemlerine dayanarak objektif bir değerlendirme yapıyor ve şunları söylüyor: “Oysa öyle değildi. Çalışanların üçte biri süper çalışıyordu, üçte biri ara sıra çalışıyordu, kalanı ise işten kaçıyordu.” Bir yöneticin bu değerlendirmeyi yapabilmesi, çalıştığı insanları ve yönetimi altındakileri tanıması her yöneticinin olmazsa olmazıdır. Böylece problemler ve fırsatlar daha iyi görülebilecektir.
Komisyonun verdiği rapora göre; hastanede güven ve uzman eksikliği, hastaların bahçeye çıkarılmaması gibi sorunlar mevcuttu. Sorunları gören Yanık, yönetimin tam bir bilim olduğunu düşünür ve bunun için yönetim alanında yirmiden fazla kitap okuyarak bir bilim adamı olmanın yanında aynı zamanda hastanede iyi bir yönetim sergileyebilmek için kendisini yönetim alanında yetiştirmeye çalışır. Durum analizi ile güçlü ve zayıf yönlerini gören Yanık, ikinci önemli sorusunu sorar ve cevaplar: “Ben nasıl yöneteceğim?” Bunun cevabı olarak da, daha yatay bir yönetim tarzını seçer ve yetkilerini delege eder. Fonksiyonel birimler kurar, küçük birimlerin başına koordinatörler koyar ve hastaneyi ortak bir akılla yönetmeye başlar.
Yönetimin tanımlarından biri; insan, bilgi ve kaynağın verimli kullanılması ile yönlendirilebilmesidir. Bu çerçevede Yanık, eğitimi bir numaraya koyarak hizmet kalitesine önem verir ve yaptığı çalışmalarla kurumun gelir-gider dengesini sağlayarak aslında tanımını yaptığı “yönetim” kavramını somut bir şekilde ortaya koyar.
Hastanede oluşan gelir-gider dengesindeki açıkları görebilmek adına otomasyon sistemi kurulur. Böylece, ilaçlar ve tedaviler kayıt altına alınmaya başlanır. Astlara, yetkiler delege edilir ve tam yetki verilir. Hastanede her şey istatistikler ile yayınlanmaya başlanır. Böylece bir performans değerlemesi yapılmış olur. Servislerde kırılan cam sayısı, hastaların ne kadar bahçeye çıkarıldığı gibi maddeler, servis şefleri arasında “iyi şef olmak” adına bir rekabeti de başlatır. Değişim süreci başlamıştır artık... Bu değişime karşı çıkanlar da olmuştur. Fakat Yanık, çalışmalarından vazgeçmek yerine, yapılan değişime karşı olanların bizzat gerekçesi ile karşısına çıkmasını ister. Değişim için kolları sıvayan Yanık, dünya konsepti ile dünyadaki ruh hastanelerinin mimari yapılarını görmek ve Türkiye’de daha iyisini yapabilmek adına başhekimliğe gelişi ile beraber oluşturduğu ortak akıl ekibi ile beraber 7-8 ülke gezer. Bu ülkelerdeki ruh sağlığı anlayışını, hastane yapısını gözlemleyen ekibin 80 sayfalık “Türkiye Ruh Sağlığı Üzerine Değerlendirmeler ve Öneriler” isimli bir rapor hazırladığını belirten Yanık söz konusu rapordan yöneticilikle ilgili bazı notları ve anekdotları bizlerle paylaştı. Uyumlu bir ekip çalışmasının faydalarından bahseden Yanık, büyük yapıları yönetmek yerine küçük gruplar kurarak başlarına koordinatörler atamanın işleyen iyi bir sistem olduğunu vurguladı. Değişim için öncelikle anlayışlar ile kişinin yaptığı işe ve karşısındaki insana dair nasıl baktığının çok önemli olduğunun altını çizen Yanık, bir kurumda değişimin gerçekleşmesi için insanların değişimi yapacak kişi veya ekibe güvenmesi gerektiğini özellikle vurguladı. Güvenin imaj çalışmaları ile değil; lider veya ekibin tavır ve sözlerinde gerçeği ne kadar yansıttığı ile ilgili olduğunu belirten Yanık’a göre koltuklara bağlanmak, değişimin bir numaralı engelidir. Kişinin bir fonksiyon için o mevkide bulunduğunu gösterebilme cesaretinin önemli olduğunu belirten Yanık’a göre çalışmalarımızı ne kadar mükemmele ulaştırmaya çalışsak da, kusursuza giden yolda çalışmalarımız için her zaman yapabileceğimiz bir şeyler kalacaktır. Mühim olan, yapamadıklarımızı bilmek ve bunları hayata geçirmek için düşündüklerimizi uygulamaya koyabilmektir.
Yanık’ın anekdotlarla renklenen sunumun ardından yapılan yorumlar ve dinleyicilerin sorularıyla program nihayete erdi.
2024 Güz Programı
Vakıf faaliyetlerinin en gelenekseli olan seminerler, her yıl güz ve bahar dönemlerinde gerçekleşiyor.
DETAYLI BİLGİ