Osmanlı Tezyinatı Klasik Devir İstanbul Hanedan Türbeleri (1522-1604)

Aziz Doğanay

6 Ocak 2010
De­ğer­len­dir­me: Zeynep Gökgöz
 
Mi­ma­rî eser­le­rin tez­yî­nâ­tı­na da­ir ya­zıl­mış ki­tap­lar in­sa­na yep­ye­ni bir pers­pek­tif ve­rir. Çün­kü ye­rin­de yap­tı­ğı­nız in­ce­le­me­ler­de at­la­ya­ca­ğı­nız pek çok ay­rın­tı­yı ve es­pri­yi, ya­kın plan çe­kim­le­rin sağ­la­dı­ğı ko­lay­lık­la göz­le­ri­ni­zin önü­ne se­rer ve si­zi tez­yî­nâ­tın o renk­li dün­ya­sı­na çar­ça­buk dâ­hil eder­.
Aziz Do­ğa­nay’ın ki­ta­bı da bu an­lam­da ga­yet ti­tiz ve te­miz ça­lı­şıl­mış bir eser. Öze­lik­le bil­gi­sa­yar tek­no­lo­ji­sin­den de ya­rar­la­nı­la­rak oluş­tu­ru­lan kom­po­zis­yon çö­züm­le­me­le­ri ile mo­tif­le­rin ken­di bağ­la­mın­dan ko­par­tı­la­rak tek tek ele alın­dı­ğı re­sim­ler ala­na dâ­hil bi­ri ol­ma­sa­nız da dik­ka­ti­ni­zi çe­ki­yor.
2001-2002 yıl­la­rın­da ta­mam­la­dı­ğı iki dok­to­ra te­zin­den bi­rin­de fe­tih­ten Ya­vuz Se­lim’e ka­dar olan dö­ne­mi, ikin­ci­sin­de de Ya­vuz Se­lim’den Kla­sik Dö­nem so­nu­na ka­dar olan sü­re­de­ki mi­ma­rî plas­tik ve tez­yî­nâ­tı ele alan Aziz Do­ğa­nay, su­nu­mu­nu yap­tı­ğı ki­ta­bın­da, Mar­ma­ra Üni­ver­si­te­si Sos­yal Bi­lim­ler Ens­ti­tü­sü’nde İs­lam Ta­ri­hi ve Sa­nat­la­rı Ana­bi­lim Da­lın­da ha­zır­la­dı­ğı ikin­ci te­zi­ni ko­nu edin­miş.
Tez ko­nu­su­nu ha­ne­dan tür­be­le­ri ile da­ralt­ma­sı­nın se­be­bi­ni kla­sik dö­nem eser­le­ri­nin faz­la olu­şu­na ve ha­ne­dan ya­pı­la­rı­nın za­ten en yet­kin süs­le­me ör­nek­le­ri­ni ta­şı­ma­sı­na bağ­la­yan Do­ğa­nay’ın ki­ta­bı dört bö­lüm­den olu­şu­yor:
1. Ça­lış­ma­nın çer­çe­ve­si­nin çi­zil­di­ği ve Türk­ler­de tür­be mi­ma­ri­si ve tez­yî­nâ­tı­nın te­kâ­mü­lü­nün ele alın­dı­ğı Gi­riş bö­lü­mü.
2. Mi­ma­rî Ku­ru­luş özel­lik­le­ri­nin an­la­tıl­dı­ğı ikin­ci bö­lüm.
3. Mal­ze­me, tek­nik, tez­yî­nât, na­kış­lar ve ta­sa­rım esas­la­rı gi­bi alt baş­lık­lar­dan olu­şan Mi­ma­rî Tez­yî­nât bö­lü­mü.
4. De­ğer­len­dir­me ve So­nuç bö­lü­mü.
Ele alı­nan Ha­ne­dan Tür­be­le­ri ise şun­lar;
• Şeh­zâ­de­ler Tür­be­si (Ya­vuz Sul­tan Se­lim Ca­mii ha­zi­re­si, 1522-23?)
• Han­çer­li Fâ­tı­ma Sul­tan­Tür­be­si (Ey­yûb el-En­sâ­rî ha­zi­re­si, 1533)
• Şeh­zâ­de Meh­med Tür­be­si (Şeh­zâ­de Ca­mii ha­zi­re­si, 1543)
• Ha­se­ki Hür­rem Sul­tan Tür­be­si (Sü­ley­ma­ni­ye Ca­mii ha­zi­re­si, 1559)
• Ka­nu­nî Sul­tan Sü­ley­man Tür­be­si (Sü­ley­ma­ni­ye Ca­mii ha­zi­re­si, 1568)
• Sul­tan II. Se­lim Tür­be­si (Aya­sof­ya Ca­mii ha­zi­re­si, 1576-77)
• Şeh­zâ­de­gân Tür­be­si (Aya­sof­ya Ca­mii ha­zi­re­si,1580?)
• Şâh-ı Hû­bân Ka­dın Tür­be­si (Va­tan Cad­de­si ci­va­rı, 1575-80?)
• Fâ­tı­ma Ha­nım Sul­tan Tür­be­si (Şeh­zâ­de Ca­mii ha­zi­re­si,1589?)
• Sul­tan II­I. Mu­rad Tür­be­si (Aya­sof­ya Ca­mii ha­zi­re­si,1599-1600)
• Şeh­zâ­de Mah­mud Tür­be­si (Şeh­zâ­de Ca­mii ha­zi­re­si,1604)
Su­nu­mu­na tür­be mi­ma­ri­si­nin te­kâ­mü­lün­de göz­lem­le­nen de­ği­şim­ler­le baş­la­yan Do­ğa­nay, in­sa­nın bir an­lam­da dün­ya ha­ya­tın­dan âhi­ret ha­ya­tı­na açı­lan pen­ce­re­si hük­mün­de­ki bu me­zar ya­pı­la­rın­da, Bur­sa dev­rin­de gör­dü­ğü­müz me­zar oda­lı, kü­lah­lı, Sel­çuk­lu tar­zı ya­pı­lar­dan (kün­bed) vaz­ge­çil­di­ği­ne; me­zar oda­sız, çok­gen, kub­be­li ve her bi­ri ori­ji­nal plan­lı tür­be mo­de­li­ne ge­çiş ya­pıl­dı­ğı­na dik­kat çek­ti. Mal­ze­me ola­rak tuğ­la ye­ri­ne taş ter­cih edil­miş, bu da be­ra­be­rin­de sa­de­li­ği ge­tir­miş­tir. Ya­pı göv­de­si yük­sel­ti­lip, çift ci­dar­lı kub­be ge­le­ne­ği tek­rar kul­la­nıl­ma­ya baş­la­na­rak âbi­de­vî bir et­ki ya­ra­tıl­mak is­ten­miş, olu­şan ağır gö­rün­tü­yü kır­ma ama­cıy­la da sil­me­le­re, pen­ce­re dü­zen­le­me­le­ri­ne, renk­li taş uy­gu­la­ma­la­rı­na, yer yer de çi­ni kap­la­ma­la­ra yer ve­ril­miş, taç ka­pı­lar önem­sen­miş, özel­lik­le pro­fil­li sil­me­le­rin gö­rün­tü­ye ka­zan­dır­dı­ğı ha­re­ket­li­lik­ten ya­rar­la­nıl­mış­tır. Plas­tik ifa­de küt­le­nin ken­di bün­ye­sin­de aran­mış, sat­hî, sa­de ve ağır­baş­lı bir tez­yî­nât el­de edil­miş­tir. San­ki tez­yî­nât mi­ma­ri­ye giy­di­ril­miş bir el­bi­se gi­bi onu sa­de­ce ta­mam­la­yı­cı rol­de­dir, hiç baş­ro­le çık­maz, bu­na ni­yet de et­mez.
Kla­sik tez­yî­nâ­tı­mız­da ka­rak­te­ris­tik ola­rak can­lı fi­gür­le­re iti­bar edil­me­miş, hat öne çık­mış, rem­zî ifa­de­ler sık­ça kul­la­nıl­mış, hen­de­sî şe­kil­ler, ru­mî ve ha­ta­yî üs­lûb her za­man­ki ye­ri­ni ko­ru­muş, şü­kû­fe tar­zı kul­la­nıl­ma­ya baş­lan­mış­tır. Na­kış­la­rın uy­gu­lan­dık­la­rı alan­lar­da ne­fes ala­cak boş­luk­la­ra da ay­rı­ca ehem­mi­yet ve­ril­miş, mer­ke­zi ve son­suz­luk his­si ve­ren kom­po­zis­yon­lar yeğ­len­miş, san­ki di­ğer sa­nat dal­la­rın­da da hâ­kim olan var­lık­ta yok­luk, kes­ret­te vah­det dü­şün­ce­si, özün­de tev­hid inan­cı, tez­yî­nâ­tın da te­mel düs­tu­ru ol­muş­tur.
Ör­nek­le­ri­ni gör­dü­ğü­müz be­ze­me­ler­de mal­ze­me ve kul­la­nı­lan tek­nik ne olur­sa ol­sun or­tak mo­tif ve de­sen­ler kul­la­nıl­dı­ğı gö­rü­lür. Sağ­la­nan bu üs­lup bü­tün­lü­ğü Sa­ray Na­kış­hâ­ne­si sa­ye­sin­de­dir. Fe­tih­le bir­lik­te ku­ru­lan Sa­ray Na­kış­hâ­ne­si, Ana­do­lu ve Bal­kan men­şe­li nak­kaş­la­rın ça­lış­tı­ğı Bö­lük-i Rû­mi­yân ile İran men­şe­li nak­kaş­la­rın ça­lış­tı­ğı Bö­lük-i Ace­mân di­ye ad­lan­dı­rı­lan iki grup­tan olu­şur. İkin­ci gru­bun da­ğıl­ma­sıy­la bir­lik­te nak­kaş­lar ce­ma­ati­nin Ce­ma­at-i Nak­kâ­şân-i Hâs­sa is­mi­ni al­ma­sın­dan son­ra İs­tan­bul üs­lû­bu doğ­muş ve kla­sik tez­yî­nâ­tı­mı­zı zir­ve­ye bu üs­lûb ta­şı­mış­tır.
“Hiç İs­tan­bul üs­lû­bu di­ye bir üs­lûb duy­du­nuz mu?” di­ye so­ra­rak me­se­le­nin öne­mi­ne dik­kat­le­ri­mi­zi çe­ken Aziz Do­ğa­nay, ka­sıt­lı ola­rak bu ad­lan­dır­ma­dan ka­çı­nıl­dı­ğı­nı söy­le­ye­rek ge­nel ka­bul­le­re iti­bar ya da ken­di kav­ram­la­rı­mı­zı kul­lan­mak­ta ıs­rar nok­ta­sın­da ağır­lı­ğı­nı ikin­ci­den ya­na koy­du. Ken­di ke­li­me­le­ri­mi­zin ken­di fel­se­fe­mi­zi yan­sıt­tı­ğı­nı, bu­nun için “us­ta­sı o mo­ti­fe ne di­yor­sa, ben de onu de­me­li­yim” ku­ra­lıy­la ha­re­ket et­ti­ği­ni di­le ge­ti­ren ko­nu­ğu­mu­za gö­re bu yol­da gös­te­ri­len her bir ça­ba mut­la­ka ye­ri­ni bu­la­cak­tır, ye­ter ki bu ıs­rar sür­dü­rül­sün.

EDİTÖRDEN

2024 Güz Programı

Vakıf faaliyetlerinin en gelenekseli olan seminerler, her yıl güz ve bahar dönemlerinde gerçekleşiyor.

DETAYLI BİLGİ


BİZİ TAKİP EDİN

Vakfımızın düzenlediği programlardan (seminer, sempozyum, panel, vs.) haberdar olmak için e-posta adresinizi bırakabilirsiniz.