- ANA SAYFA
- YAYINLAR
- BÜLTEN ARŞİV
- SAYI 72 YIL: 2010
- Almanya’da Osmanlı İzleri
Almanya’da Osmanlı İzleri
Latif Çelik
16 Ocak 2010
Değerlendirme: Emine Kaval
Latif Çelik, Türkische Spuren in Deutschland/Almanya’da Tük İzleri isimli kitabından hareketle Osmanlıların tarih içerisinde Almanya’da bıraktıkları izler hakkında bilgiler sundu. Kitapta metinler her iki dilde, Türkçe ve Almanca olarak verildiği için kitap hem Türk hem de Alman okurlarına hitap etmektedir.
Günümüzde “Türk İzleri” denince çoğu zaman 60’lı yıllarda Almanya’ya çalışmak üzere giden Türklerin akla geldiğini belirten Çelik, Türk-Alman ilişkilerinin çok daha önceden; Almanya ve Avusturya’ya meslek eğitimi nedeniyle giden Türkler, akıncı Türkler ve esir Türkler gibi çeşitli Türk göç grupları ile başladığını ileri sürmektedir. Bu bağlamda, Türk-Alman ilişkileri Haçlı Seferlerine kadar geri götürülebilir. Örneğin; son Haçlı Seferinde 40’a yakın yüksek seviyede Selçuklu askeri esir edilmiştir. Bunlardan birinin; Mehmed Sadık Selim’in, hikâyesi bize bu ilişkiyi göstermektedir. Savaş sonrası esir düşen bu Selçuklu askeri, asker olarak Alman toplumunda kabul görmek için -bir şekilde- Hıristiyan olur. Soyunun kaybolmaması için Soltan adını alır. Bu Soltanların soyundan gelen Soldan ailesi, bugün Almanya’nın en büyük holdinglerinden biri Soldan Holding’in sahibidir. Almanya’daki en eski Türk ailesi olan Soldan ailesinin Türk asıllı olduğu, 1940’lı yıllarda yaptığı zorunlu soy araştırması sırasında Stuttgart Arşiv Dairesinden aldığı bir belge ile ortaya çıkar.
Soldan ailesi ile ilgili olarak Çelik’in aktardığı diğer bir ilginç bilgi, Protestan Mezhebinin Almanya’nın güneyinde Soldan ailesi tarafından kurulduğu ve Mehmet Sadık Selim’den sonra gelen yedi neslin mezarlarının Stuttgart civarında yine “Sultanlar” isimli bir kilisenin bahçesinde bulunduğudur.
Bir başka örnek, mevcut yerli literatürde kuşatma-başarısızlık-geri çekilme olarak anlatılan Viyana Kuşatması’dır. Yerli tarihçiler tarafından bu savaş sonrasında esir düşen Türklerin sayısı 18 ila 25 bin civarında verilmekte, Avrupalı tarihçiler ise bu rakamın, 70 bin civarında olduğunu ileri sürmektedir. Özellikle 1699 sonrasında Alman toplumda yaşamak zorunda kalarak zamanla asimile olan Türkler vardır. Bu noktada göz ardı edilen bir başka husus da, Viyana Kuşatması sonrası esir düşen Türk kızlarıdır. Bu esir Türk kızları -Alman Kilise Arşivlerindeki din değiştirme kayıtlarına göre- Merve Maria, Ayşe Cornelia, Emine Brigitte vs. ismini alır.
Esir Türkler ile Almanya’ya taşınan izlerden biri de mehterdir. Viyana Kuşatması öncesinde Alman bandolarında çalınan enstrüman sayısı en fazla dört iken, kuşatma sonrasında bandolarda kullanılan enstrüman sayısı artmıştır. Böylece şehir ve asker bandolarında Türk müzik âletleri kullanılmaya başlanmış, hatta bu bandolarda bizzat Osmanlı askerleri kendi âletleri ile görev almıştır. 1907’ye kadar bando önlerindeki tuğların hilalli olmasının doğal karşılanması, mehter sayesinde iki ülke arasındaki olumlu etkileşimden dolayı Almanya’da Alaturka makamının doğması, Almanya’daki saraylarda İstanbul sarayından gelen müzik öğretmenlerinin görev yapması, 1900’lere kadar orkestralara Paşa, Sultan, Muhammed, Alaturka gibi isimlerin verilmesi hep bu etkinin izlerini taşır.
Kültürel anlamda Alman toplumuna aktarılan bir başka şey kahvedir. O yıllara kadar Almanlar tarafından bilinmeyen kahve, yine saraylarda görev yapan esirler tarafından tanıtılırve uzun yıllar Türkentrank (Türk içkisi) adıyla anılır, hatta kahve ilginç bir şekilde hâlen söylenen bir çocuk şarkısının (Kanon) sözlerinde geçer:
C-a-f-f-e-e, trink nicht so viel Kaffee!
Nichts für Kinder ist der Türkentrank,
schwächt die Nerven, macht dich blass und krank.
Sei doch kein Muselman, der ihn nicht lassen kann!
(“Kah-ve, o kadar çok kahve içme!
Bu Türk içkisi çocuklara göre değil,
sinirleri zayıflatır, seni solgun ve hasta eder.
Bunu bırakamayan Müslüman gibi olma!”)
Çelik’in yoğunlaştığı diğer bir konu, Türklerin bıraktıkları tesirleri yansıtması bakımından, “Türk” isminin verildiği cadde, sokak, mekân ve coğrafî bölge isimleridir. Özellikle Almanya’nın güneyinde “Türk” isminin geçtiği çok sayıda sokak, mekan ve coğrafî bölge isminin Hitler’in özel emri ile değiştirilmesine rağmen kendisinin en az 100 tane “Türk izini” tespit ettiğini anlatan Çelik, örnek olarak şu isimleri zikretmektedir: Türkenstraße (Türkler caddesi), Türkendorf (Türkler köyü), Türkheim (Türk yurdu) vs.; Ottomanen-Dorf (Osmanlılar köyü)
Daha sonra mezar taşlarından yola çıkarak ulaştığı bilgiler ışığında orada yaşayan esirlerin hayatlarından örnekler sunan Çelik, bu bağlamda Küçük Mustafa ve Papaz Ali’nin Alman toplumundaki yaşamlarının seyrini aktarmaktadır. Çelik, mezar kayıtlarından, şehir arşivlerinden ve kilise kayıtlarından elde edilen bilgilere dayanarak, özellikle Viyana’nın batısında ve Almanya’nın güneyinde yaşayan (esir) Türklerin Avrupa’nın tarih ve kültürü üzerindeki etkilerini ortaya koymaktadır.
2024 Güz Programı
Vakıf faaliyetlerinin en gelenekseli olan seminerler, her yıl güz ve bahar dönemlerinde gerçekleşiyor.
DETAYLI BİLGİ