Kalkınma Bağlamında İslâm Ekonomisi-Finansı ve Bankacılık Tecrübesi

Mehmet Asutay

25 Eylül 2010
De­ğer­len­dir­me:
Ü. Serdar Serdaroğlu

“İktisat Konuşmaları”nın ikinci konuğ­u Durham Üniversitesi School of Government and International Affairs öğ­retim üyelerinden Dr. Mehmet Asutay idi. İslâm ekonomisi, bankacılık ve finans; Ortadoğ­u ve İslâm ülkelerinde ekonomi; ekonomi politik ve ekonomik kalkınma konularında uzman Asutay, konuşmasına Durham Üniversitesi bünyesinde kurulan ve İslâmî bankacılık, İslâmî finans kurumları ve İslâmî ekonomik kalkınma konularında akademik çalışmaların yapıldığ­ı “Islamic Finance” programı hakkından bilgiler vererek başladı.

Asutay konuya tarihî bir arkaplan değ­erlendirmesiyle giriş yaptı. İslâmî bankacılığ­ın 1960’lı yılların sonlarından günümüze kadarki süreçte geçirdiğ­i değ­işimi; hedef olarak belirlenen “alan”, bankacılık “metot”u/yaklaşımı ve güdülen “amaç”ların farklılığ­ına göre üç başlık altında topladı ve bu üç başlığ­ı da üç ayrı dönemde tarif etti. Buna göre ilk evre olan 1960-1980 döneminde, alan daha çok ticarî finans alanı ve yapılan iş de ticarî bankacılıktı. 1980-2000 döneminde, bu alan genişleyerek içine sigortacılık (tekaful) ve finansal kiralama (leasing) gibi sektörel yaklaşımlar da girdi. 2000-2010 döneminde ise İslâmî fon alım-satımı ve varlık yönetimi (assets management) uygulanmaya başlandı.
Günümüze gelince, İslâmî bankalar ve İslâmî fon faaliyetleri sadece nüfusunun çoğ­unluğ­u Müslüman olan ülkelerde görülmüyor, Fransa’da bile anayasal düzlemde tartışılıyor. İslâmî finans kurumlarının sayısı son on yılda arttı ve bugün 200’e ulaştı. Öte yandan 2008’de patlak veren küresel finansal kriz İslâmî finans kurumlarını da olumsuz etkiledi; 2009’da kurulan 29 yeni kurumdan 27’si iflas etti.
“Kalkınma bağ­lamında nasıl bir İslâmî finans oluşturulmalı?” sorusuna cevap arayan Asutay’a göre, “İslâm ekonomik sistemi, kendisini günümüzde daha çok neo-klasik iktisadın alanından tanımlamaya çalışıyor. Tamamen konvansiyonel piyasaların denetiminde bir bankacılık yapıyor. İslâmî finans alternatif bir sistem ortaya koymalı. İslâmî bankalar topluma hizmet eden bankalar olmalı ve sosyal sorumluluk bağ­lamında hareket etmeli. Tabii ekonomik sistemi kurabilmek siyasî güç ile bağ­lantılı. Bu anlamda hâlihazırdaki durum tam mânâsıyla ve kolayca eleştirilemeyebilir. Ancak İslâmî finans kurumları, üretken varlıklara dayalı bir yapı olmaktan ve kapitalizme ahlâkî temel kazandırabilecek bir işlev görmekten ziyade kapitalizme hizmet eden bir yapı haline geldiler.”
Yani asıl İslâmî olana, asıl İslâm ekonomisi ne ise ona dönülmesi ve onun uygulanması gerektiğ­ine dikkat çeken Asutay, İslâmî bankaların birtakım şeklî uygulamalar yerine insanlar için sonuç alıcı faaliyetlerde bulunmaları gerektiğ­ini belirtti. İslâmî finans kurumlarının sosyal hassasiyet anlamında konvansiyonel finans kurumlarına nazaran daha geride kalmalarını eleştirerek önemli bir noktaya işaret etti: “‘Fıkıh temelli finans’ ve ‘İslâm’a dayalı finans’ ayrımı son yaşanan finansal krizin akabinde ortaya çıktı. Fıkha, sadece İslâmî sözleşmelere dayalı bir ekonomik model yerine -ki bunun için kolayca fetva alınabiliyor- uygulanması gereken sistem, topluma faydaya dayanmalı.” Asutay fıkıh temelli İslâmî finansı da tartışmaya açtı. Sadece şeklî/fıkhî olarak ne kadar İslâmî olduğ­u ile ilgilenen bir İslâm ekonomisi yerine daha ahlâkî bir ekonomik sisteme geçilmesi gerektiğ­i, çünkü ilk modelin aslında yanıltıcı ve sonuç alınabilirliğ­i pek mümkün olmayan bir mahiyet arzettiğ­i üzerinde durdu.
Asutay’ın “bilginin İslâmîleştirilmesi”ne dair değ­erlendirmesi ve homo-economicus ile homo-Islamicus karşılaştırması dikkat çekiciydi. Asutay’a göre, “Kendi ontolojimiz üzerinde ve kendi epistemolojimizi kullanarak bir sistem oluşturmak yerine, bilgi geliştirmeksizin sadece fıkhî bir uygulama ile Batı medeniyetinin unsurlarını kopyaladık. Bu durum ‘bilginin İslâmîleştirilmesi’ akımının etkisi altında bir sistem kurulması sonucunu doğ­urdu. Yani ‘kestirme’den bir İslâmîleştirme yapıldı. Sorunun sistemsel-kalkınma bağ­lamında aksayan ve sonuç alamayan bir yapıda olmasının nedeni işte bu.”
Bu eleştirel bakış açısının gerektirdiğ­i bir yapısal değ­işiklik öneren Asutay, neo-klasik iktisadın temel varsayımı olan “insanın kendi rasyonel çıkarları peşinden koşan bir varlık olduğ­u”nu tarif eden homo-economicus tabirinden hareketle, homo-Islamicus’un da aslında uygulamada pek farklı olmadığ­ına, sonuç açısından aynı gibi durduklarına ve esas sorunun homo-Islamicus’un mahiyetinde olduğ­una değ­indi.
Asutay kurmaya çalıştığ­ı “İslâmî Kalkınma Modeli”nin prensiplerini yedi başlık altında topladı: tevhit, adalet, bireysel özgürlük, farz, rubûbiyet, tezkiye ve ihsan. Gazzâlî ve İbn Haldûn’dan bahseden Asutay, kalkınmanın mutlaka sosyal adaletin temini ile mümkün olabileceğ­ini savundu. İslâmî kalkınma konseptini, merkezinde tevhit anlayışı olup sırasıyla fıkıh, adalet, iman, tezkiye, takva ve sonunda ihsana ulaşılan dairesel bir şema ile açıkladı.
Sonuç olarak Asutay, “Islamic Moral Economy”nin sağ­lanabilmesi için “Knowing/Bilmek”-“Doing/Yapmak” - “Being/Olmak” olarak tanımladığ­ı bir sistematiğ­in kurulmasını öngörüyor. “Finans etmek” ile “finansal olmak” arasındaki farka işaret eden Asutay, kapitalist sistemin finansal olduğ­unu ancak İslâmî modelin insanları finanse etmesi gerektiğ­ini; finanse etmek noktasında yardımcı temel öğ­enin ise İslâmî bankalar-finans kurumları olduğ­unu ve nihayet sistemsel anlamda ciddi bir yeniden yapılanma sürecine girilmesi gerektiğ­ini ifade ederek sunumunu tamamladı.

EDİTÖRDEN

2024 Güz Programı

Vakıf faaliyetlerinin en gelenekseli olan seminerler, her yıl güz ve bahar dönemlerinde gerçekleşiyor.

DETAYLI BİLGİ


BİZİ TAKİP EDİN

Vakfımızın düzenlediği programlardan (seminer, sempozyum, panel, vs.) haberdar olmak için e-posta adresinizi bırakabilirsiniz.