- ANA SAYFA
- YAYINLAR
- BÜLTEN ARŞİV
- SAYI 62 YIL: 2006
- Tabiî ve Sosyal Bilimlerde Epistemolojik Tarafgirlik
Tabiî ve Sosyal Bilimlerde Epistemolojik Tarafgirlik
Abdulwehab Elmessiri
22 Aralık 2006
Değerlendirme: Nurullah Ardıç
MAM Dîvan Toplantılarının Aralık ayı konuğu tanınmış Mısırlı aydın Prof. Abdulwehab Elmessiri idi. Kendisinin derlediği Epistemological Bias adlı kitap çerçevesinde yaptığı konuşmada Elmessiri Batılı sosyal bilimlere nasıl yaklaşılması gerektiğine dair görüşlerini dile getirdi. 1980’lerin sonundan beri yapılagelen ve Batılı bilimlerdeki önyargılara dayalı yaklaşımların tartışıldığı bir dizi sempozyumdan derlenen ve Arapçadan İngilizceye tercüme edilerek yayınlanan makalelerden oluşan bu ilginç kitapta Elmessiri ve arkadaşları “Önyargı Bilimi” (fıkhu’t-tahayyüz) ismini verdikleri yeni bir bilimsel disiplin kurduklarını ve düzenledikleri konferanslar ve yaptıkları yayınlarla bu disiplini geliştirmeye çalıştıklarını belirtiyor.
Söz konusu eseri ve disiplini tanıtım mahiyetindeki konuşmasında Elmessiri özetle şu görüşlere yer verdi: Önyargı (bias) kavramının bir gramerini ortaya koymak gereğinden hareketle, bu programın temel varsayımı önyargının kaçınılmazlığı olarak tespit edilmelidir. Zira insan aklı mükemmel veya sınırsız değildir; aynı şekilde insanın düşüncesini şekillendiren dil de bağlamsal ve sınırlıdır. Bu kalkış noktasından hareketle Elmessiri modern felsefede “Tek İnsanlık” ile “Ortak İnsanlık” (One Humanity vs. Common Humanity) şeklindeki iki temel anlayıştan bahsedilebileceğini belirterek Aydınlanma Düşüncesi’ne dayalı modern Batı felsefesinin tek bir tarih ve insanlığın önünde tek bir nihai hedef gördüğünü, dolayısıyla tek bir insanlık (medeniyet) paradigmasına dayandığını söyledi. Bunun yanı sıra konuşmacıya göre bu anlayış, Rönesans’ın Müslüman dünyada alımlanışı örneğinin de gösterdiği gibi, Batı-dışı medeniyetleri de etkilemiştir. Buna göre Rönesans ve Aydınlanma Müslüman ülkelerde yalnızca Marksist ve liberal kesimler değil, Müslüman aydınlar arasında da “Batı’yı yakalamak” hedefi çerçevesinde anlaşılmış, bu da hem bilimsel alanda hem de kültürel hayatta Batılı paradigmanın hâkim olmasına yol açmıştır.
Batılı epistemolojik paradigmanın temel özelliklerinden biri objektif, maddî, sayılabilir, basit ve homojen (tek-boyutlu) olanı ve bilimsel açıklamalarda tek-sebepliliği kayırmaktır. Bütün bunların altında yatan temel önyargı ise ilerleme düşüncesidir ki bu kavramın içeriğini belirleyen temel varsayımlar şunlardır: İlerleme tek yönlü ve çizgisel bir süreçtir; ayrıca bu süreç sonsuzdur, zira insan aklı sınırsız olduğundan her şeyi kavrayabilir. Elmessiri’ye göre ilerleme düşüncesinin insanlığa ödettiği bedel çok ağırdır: üretici güçlerden çok yıkıcı güçlerin açığa çıkmasına sebep olan bu paradigma, bir yandan endüstriyel gelişmeye (industrial progress) imkân verse de diğer taraftan kozmik gerilemeye (cosmic regress) yol açmıştır. Yine bu paradigma ölçülemeyen şeyleri (mutluluk mefhumu gibi) marjinalleştirir; örneğin iktisadî gelişmişliğin göstergesi olarak mutluluğu dikkate almaz, tüketim miktarına vs. itibar eder. Yine bu yaklaşımda merkezi olana doğru bir yönelim/önyargı söz konusudur. Ulus-devletin kutsanması da bunun bir örneğidir.
Bu paradigmanın sebebiyet verdiği sorunların çözümü ise Elmessiri’ye göre, ancak Batı medeniyetinin kapsamlı bir eleştirisiyle sağlanabilir. Bu eleştiriye dayanarak ortaya konulacak alternatif paradigma ise muarızı olduğu Batılı paradigma gibi bir büyük (grand) teori olmamalıdır; olsa olsa kesin doğrular ve nihai cevaplar önermeyen “göreli bir büyük teori” olabilir. Söz konusu paradigmanın temel varsayımları da şöyle tespit edilebilir: 1- Kapsamlı olmalı (ancak yukarıda zikredilen sınırlar dahilinde). 2- İnsana odaklanmalı (sisteme değil), insanı önceleyen hedefleri olmalı. 3- Çok-sebepliliğe dayalı açıklamalar getirmeli. 4- Açık uçlu kesinlik önermeli. 5- Gerçekliğin kontrolünü tamamen ele geçirme iddiasında olmamalı. Zira gerçeklik insan aklıyla tamamen kuşatılabilir değildir; dolayısıyla kesin doğrulara ulaşmak mümkün değildir. Gerçekliği anlamak için de tek-boyutlu açıklamalar yetersizdir, zira gerçeklik (tarih ve kültür) yeknesak bir bütün değildir.
Elmessiri’nin sunumundan sonra katılımcıların soru ve katkılarıyla toplantı sona erdi. Merhum İsmail Raci el-Faruki tarafından 80’li yıllarda başlatılan ve bir dönem Türkiye’de de entelektüel gündemi işgal etmiş olan “Bilginin İslâmileştirilmesi” ekolünün önde gelen temsilcilerinden olan Abdelwehab Elmessiri ve arkadaşlarınca gündeme getirilen bu yeni kavramın hiç şüphesiz kapsamlı biçimde tartışılması gerekiyor. Her ne kadar söz konusu proje henüz hedeflenen düzeyde gerçekleştirilememişse de üzerinde ciddiyetle durulmayı hak eden uzun soluklu bir entelektüel hareket olmayı başarmıştır. Bu çerçevede Elmessiri’nin gündeme getirdiği “önyargı çalışması” projesi yeni bir açılım getirme imkânlarına sahip gibi görünüyor.
Kanaatimizce bu bağlamda sorulması gereken bir kaç önemli soru vardır: 1- Elmessiri’nin sözünü ettiği bu “Önyargı Bilimi”nin (fıkhu’t-tahayyüz) diğer İslâmi ilimlerle, özellikle de Fıkıh (ve Usul-i Fıkıh) ilmiyle ilişkisi nasıl olacaktır? Bu yeni bir ilim dalı mıdır, yoksa Fıkıh veya diğer bir ilmin bir alt-dalı mıdır? Daha geniş bir açıdan bakılacak olursa, Fıkıh ilmiyle modern sosyal bilimlerin ilişkisi nasıl kurulmalıdır? Özellikle Fıkıh ile sosyal bilimler arasında bir sentez imkânı aranmalı mıdır, yoksa bu iki paradigmanın birbiriyle uyuşmazlığı mı söz konusudur? Ve Önyargı Bilimi bu bağlamda ne gibi bir işlev görebilir? Kısacası, “Bilginin İslâmileştirilmesi” kavramının içi nasıl doldurulacaktır? Kanaatimizce bu ve benzeri soruların gündeme getirilip tartışılması hem söz konusu yeni açılımı hem de İslâm dünyasındaki entelektüel hareketlerin seviye ve durumunu anlamak ve imkânlarını sorgulamak açısından faydalı olacaktır.
2024 Güz Programı
Vakıf faaliyetlerinin en gelenekseli olan seminerler, her yıl güz ve bahar dönemlerinde gerçekleşiyor.
DETAYLI BİLGİ