- ANA SAYFA
- YAYINLAR
- BÜLTEN ARŞİV
- SAYI 78 YIL: 2012
- Fetih ve Kıyamet: 1453
Fetih ve Kıyamet: 1453
Feridun Emecan
19 Mart 2012
Değerlendirme: Betül Sezgin
Fetih ve Kıyamet1453(Timaş, 2012): İlk kez gün yüzüne çıkarılan belgeler, savaş resimleri ve haritalar ışığında İstanbul’un fethini yeniden okumak…
Prof. Dr. Feridun Emecen tarafından yayına hazırlanan kitap, bir çağı kapatıp, bir başka çağı açan, sonraki yıllarda Osmanlı’yı Viyana kapılarına kadar götüren hedeflerin zeminini hazırlayan İstanbul’un fethine tanıklık etmeye götürüyor bizi. Emecen, İstanbul’un fethini üç bölümde ele alıyor kitabında. Fetih ile ilgili mevcut çalışmalardaki boşluklar, fethin izini yeniden sürdürüyor Emecen’e.
Öncelikle “eğer fetih bu kadar önemli ise, Osmanlı kaynaklarının bunu neden geçiştirdiği” sorusunun ardına düşüyor. Bu konuda muhtelif cevapların bulunduğunu dile getiren Emecen’e göre konunun siyasal ve neticeleri itibari ile sosyal çerçevesi üzerinde durulmakla birlikte askerî yönü epey ihmal edilmiştir. Fethe dair bilgilerimiz de daha ziyade Bizans ve Latin kaynaklıdır. Batılı tarihçilerin, gözlemcilerin, din adamlarının kaleme aldıkları, bazen günlük olarak tutulmuş kronik sayılabilecek literatürden... Osmanlı kaynaklarında ise bu konu 5-6 satırı geçmiyor.
Zaman içerisinde fethe büyük bir ilginin doğduğunu görüyoruz. Bunun 1910’dan itibaren başlayan bir arkaplanı var. Zira o dönemde, iktidardaki partinin görüşleri doğrultusunda tarihi, hamasi bir görüş ile sunma eğilimi var. Bu, milli benliği ortaya koyabilecek biçimde ele alındığı için farklı hususlar ortaya çıkarıyor. Fetih de bu hususların başında yer alıyor. Aynı olayı 1953 senesinde farklı bir biçimde görüyoruz. 500. yıl kutlamaları çerçevesinde fetihle ilgili ciddi teşebbüsler yapılır. Ama bu çalışmalar uzun soluklu olmamıştır. İstanbul ve fetihle ilgili dergiler çıkarılmaya başlandıysa da bunlar 5-6 sayı ötesine geçememiştir ve sonra kesintiye uğramıştır. 2003 yılında da fethin 550. yılı olması dolayısı ile birtakım hazırlıklar yapılır. Türk Tarih Kurumu’nun –Emecen’in de içinde bulunduğu– projesi Fatih’in defterlerinin yayınlanması ve tüm fetih döneminin külliyat şeklinde toplanmasını öngörse de uygulamaya konulmamıştır.
Fethi ve Kıyamet, “ele aldığı konuya farklı bir çerçeveden bakma gayreti” Emecen’in ifadesiyle… Fetih konusunun İslâm dünyasındaki yankısına dikkat çeken Emecen, kitabının ilk bölümünde bu noktaya ışık tutuyor ve böylece İstanbul’un Hz. Peygamber’in övdüğü bir şehir olmasının yanında karanlık bir yüzünü de ortaya koyuyor, fethi Ayasofya efsaneleri çerçevesinde ele alan yaklaşımlardan farklı olarak. Bu, kitabın çerçevesini de belirliyor aynı zamanda. Burada ilk dikkat çekici husus, Hz. Peygamberin meşhur hadisinin, Osmanlı’nın meşhur üç fetihnamesinde yer almamasıdır. Ayet ve hadislere yer verilmesine rağmen meşhur hadisi göremiyoruz bu kaynaklarda. Hadis ve ayetler de sadece kıyametle ilgili. Emecen bu bağlamda, niye bu hadisin fetihnamelerde yer almadığını sorguluyor ve bunun siyasî sebepleri olabileceği, ancak ayet ve hadisler üzerinden düşünüldüğünde İstanbul’un fethinin kıyametle yakından ilişkilendirildiği sonucuna ulaşıyor. İstanbul’un fethi ile kıyametin kopacağı beklentisi var. Zira bunu destekleyen olaylar İstanbul’un fethinden sonra görülmeye başlanıyor. Şehirde veba salgını baş gösteriyor. II. Bayezid döneminde de devam eden kıyamet beklentisi sık sık yaşanan zelzeleler ile körükleniyor. Hicri 900 senesinde daha da ciddiyet kazanan bu beklentiyi güçlendirecek sallantıların İstanbul’da devam ettiğini kaynaklardan öğreniyoruz. Nihai kertede Emecen, o dönemin halkının zihnindeki İstanbul’un lanetli bir şehir olduğu inancının efsaneleri canlı tuttuğu çıkarımına ulaşıyor.
Eserin ikinci bölümü, Fatih’in çocukluğu ve yetişmesindeki temel faktörlere odaklanıyor. Fatih’i “Fatih” yapan faktörler bunlar. Bu bölümün üzerinde durduğu konulardan biri 12-14 yaşlarındaki bir şehzadenin rekabet içerisindeki saltanatı. “Bu yaşlardaki bir sultan acaba ne yapabilirdi?” sorusunun izini süren Emecen, küçük yaşında babasına ciddi bir şekilde direnen, Çandarlı ve ekibi ile hareket eden genç sultanın siyasetini Varna Savaşı gibi dönemin önemli olayları ve Halil İnalcık’ın Fatih Devri Üzerine Tetkikler ve Vesikaları’nda ortaya koyduğu siyasî gerilime daha farklı nasıl yaklaşılabileceği üzerinden değerlendiriyor. Bu konuda yazarın imdadına Zaifi’nin Osmanlı’nın fetihle ilgili askerî ve siyasî gerilime dair bilgiler içerenGazavatnâme’si yetişiyor.
Kitabın son kısmı askerî meseleler üzerine eğiliyor: Fetih için yapılan hazırlıklar, büyük topun fonksiyonu vs. Büyük topun, tarihî surları yıkması konusundaki farklı yaklaşımları mercek altına alan Emecen’e göre, surlar çok kuvvetli ve yıkılması zor olmakla birlikte büyük topun çok önemli bir fonksiyon icra ettiğini söylemek mümkün değildir. Zira elimizde topun birkaç defa arıza yaptığına ve çatladığına dair belgeler vardır. Bunun yanı sıra ilk defa batarya tipli dokuz kademeli toplar da kullanılmıştır. Emecen burada kendisinin Bizans kaynaklarından tespit ettiği bir noktaya daha dikkat çekiyor: Söz konusu kaynaklar, çöken bazı burçların yıkılmasında lağımcıların etkisinden bahseder. Bu, fetihle ilgili değinilen yeniliklerden biridir.
Son olarak, kılıçla alınan bir şehrin tasarrufu önemli olduğu için Sultan Mehmed’in İstanbul’u kılıç gücü ile almaya ehemmiyet verdiğini vurguluyor Emecen. Kılıç ile şehrin alınması askerî ve siyasî olarak devlete daha fazla güç verecektir. Uzun bir dönem fethin kılıç gücü ile mi yoksa bağış yolu ile mi alındığı tartışılmıştır. Bu konuya kitabında değinmemekle beraber konuyla ilgili farklı dönemlerde farklı yaklaşımlar sergilendiğini, konunun en son Kanuni döneminde yeniden ortaya çıktığını dile getirdi sunumunda. Kanuni döneminde İstanbul’un fethine tanıklık eden kişilerin olup olmadığı araştırılır ve biri 120 diğeri 130 yaşında iki yeniçeriye ulaşılır. Yeniçerililer şehrin “kara tarafından kılıç gücü ile deniz tarafından bağış yolu ile” fethedildiğini söylerler. Bu hadise sonrası verilen fetva (Ebussuud’un fetvası) da fethin karadan kılıç gücü ile alındığını bildirir ve böylece yapılan tartışmalara son verilir.
2024 Güz Programı
Vakıf faaliyetlerinin en gelenekseli olan seminerler, her yıl güz ve bahar dönemlerinde gerçekleşiyor.
DETAYLI BİLGİ