İsrail Siyaseti ve “Arap Baharı” Sonrasında Türkiye ile İlişkiler

Hasan Kösebalaban, Louis Fishman

13 Mart 2013
Değerlendirme:
İbrahim Enes Aksu

“Ortadoğu Konuşmaları” toplantı dizisinin on birincisine, New York Şehir Üniversitesi Brooklyn College’da öğretim üyeliğini sürdüren Yrd. Doç. Dr. Louis Fishman ile İstanbul Şehir Üniversitesi Siyaset Bilimi ve Uluslararası İlişkiler Bölümü öğretim üyesi Yrd. Doç. Dr. Hasan Kösebalaban misafir oldu. Kösebalaban, önce Türkiye-İsrail ilişkilerinin durumundan ve “Arap Baharı”ndan, daha sonra Ortadoğu’da iki ülke ilişkilerinin muhtemel seyrinden bahsetti. Fishman ise günümüz İsrail siyasetini ve İsrail’in Türkiye’ye bakışı çerçevesinde mevcut ilişkileri değerlendirdi.

Kösebalaban konuşmasına Türkiye-İsrail ilişkilerinin zaman zaman farklılıklar gösterdiğini belirterek başladı. Bir dönem iyi seyreden ilişkilerin son yıllarda kötüleştiğini, bunun sebeplerinin bireysel düzlem, iç politika düzlemi ve uluslararası sistem şeklinde üç farklı düzlemde açıklanabileceğini ifade etti.

Bu düzlemleri incelemeden evvel meselenin tarihî arkaplanına değinen Kösebalaban, İsrail kurulduğunda onu tanıyan ilk Müslüman ülkenin Türkiye olduğunu, fakat bu ikili arasında 28 Şubat dönemi haricinde stratejik bir ittifak gerçekleşmediğini, Ankara’nın sadece ABD ile olan ilişkileri münasebetiyle İsrail’le iyi ilişkiler kurmak zorunda kaldığını vurguladı. Özellikle Adnan Menderes döneminde iç yatırımlar için krediye ihtiyaç duyulduğunda gözler Eisenhower başkanlığındaki ABD’ye dönmüş, ama Yahudi lobisinin baskısıyla Türkiye’ye bu krediler verilmemişti. Buradan Türkiye için sadece İsrail’in değil, Yahudi lobisinin de önemli olduğu çıkarımı yapılabilir.

Kösebalaban, tarihî arkaplanı anlattıktan sonra AK Parti dönemi ile sunumuna devam etti. İki ülke arasındaki sorunların temelde -Erdoğan, Davutoğlu, Netanyahu gibi- aktörlerden veya iç politikadan değil, uluslararası sistemde iki ülkenin pozisyonlarından kaynaklandığını belirtti. Türkiye’nin özellikle “Arap Baharı” sonrası Ortadoğu’da bir hegemonya rekabeti yaşadığını, bölgede sahip olduğu güçlü ticaret hacmini aktif dış politikayla desteklemesi gerektiğini ifade etti.

Başbakan Tayyip Erdoğan’ın Davos çıkışı, İsrail’i terörist devlet ilan etmesi ve Siyonizm çıkışı gibi söylem ve tutumları ilişkilerde önemli gibi görülse de Kösebalaban’a göre, ikili ilişkiler İsrail’de realist bakış açısıyla yorumlanıyor. İsrail’deki sağcı politikacılar Türkiye ile ilişkilerin normalleşmesi için Filistin sorununun halledilmesi gerektiğinin farkındalar. Ama kendileriyle çelişmemek ve devletlerinin varlığını tehlikeye sokmamak için Filistin konusunda taviz vermeye yanaşmıyorlar. Solcular/liberaller ise İsrail’in bu kırmızı çizgilerinin tartışılması gerektiği, aksi halde varlığı şiddete dayanan bir devlet olarak meşruiyet sorunu yaşayacağı iddiasındalar.

Kösebalaban’a göre Türkiye’nin tarihinde ilk kez, İsrail ile problem yaşadığı bir dönemde ABD ile iyi ilişkilere sahip olması dikkate değer bir nokta. Bununla birlikte Amerikan kamuoyunda İsrail’in ABD’ye yük olduğu ve artık bu yükten kurtulmak gerektiği görüşü yaygınlaşıyor. Amerikan yönetimi de Ortadoğu’ya takılıp kalmamak, Asya’ya açılmak istiyor. Fakat bu süreçte bölgeyi diktatörlere bırakmak istemediği için Türkiye ile paralel hareket ediyor.

Toplantının ikinci kısmında Louis Fishman, Türkiye-İsrail ilişkilerinin felsefî ve tarihî boyutuna yoğunlaştı. Fishman’a göre ikili ilişkiler İsrail’in kuruluşundan da öncesine, Jön Türkler dönemine kadar gider. İsrail’in kuruluş döneminde önemli görevler üstlenen insanların bir kısmı Türkiye’deki üniversitelerde okudular. Yahudiler, tarihî olarak Türkiye’yi kendilerine daha yakın gördüler ve Türkiye’ye karşı daha samimiydiler. Hatta son yılları hariç tutarsak iki ülke ilişkileri hiçbir zaman kötü olmamıştı.

Fishman’a göre İsrail’in hem Türkiye hem de Mısır ile olan ilişkilerinde bu ülkelerdeki elitlere çok fazla güvenmesi önemli bir hataydı. Türkiye-İsrail ilişkilerinde “balayı dönemi” olarak adlandırılan 1996-2002 döneminde İsrail özellikle Türkiye’deki askerî elitle iyi ilişkilere sahip oldu. Fakat daha sonra 2002 Batı Şeria, 2006 Lübnan, 2009 ve 2012 Gazze saldırıları gibi ikili ilişkileri olumsuz yönde etkileyebilecek büyük kırılmalar yaşandı.

Fishman, İsrail’in Filistin ile ilişkilerinin Türkiye ile olan ilişkilerini önemli ölçüde etkilediğini yukarıda bahsedilen kırılma anlarında fark ettiğini, fakat buna uygun bir politika geliştiremediğini ifade etti. Fishman’a göre İsrail, komşularıyla iyi ilişkileri olan bir ülke sayılmaz ve tam da bu sebeple İsrailliler kendilerine en yakın Müslüman ülke olarak Türkiye’yi görmeye devam ediyorlar. Özellikle turizm ve eğitim alanında İsraillilerin Türkiye’yi tercih etmesi buna örnek olarak gösterilebilir.

Fishman’a göre “Arap Baharı” sonrası yalnızlaşan İsrail, bu durumdan kurtulmak için dış politikadaki saldırgan tavrını değiştirmek ve Türkiye ile ilişkilerini geliştirmek zorunda. Aksi takdirde İsrail kendi dış politikası için yanlış bir tercih yapmış olur.

EDİTÖRDEN

2024 Güz Programı

Vakıf faaliyetlerinin en gelenekseli olan seminerler, her yıl güz ve bahar dönemlerinde gerçekleşiyor.

DETAYLI BİLGİ


BİZİ TAKİP EDİN

Vakfımızın düzenlediği programlardan (seminer, sempozyum, panel, vs.) haberdar olmak için e-posta adresinizi bırakabilirsiniz.