- ANA SAYFA
- YAYINLAR
- BÜLTEN ARŞİV
- SAYI 81 YIL: 2013
- Sivil Şiddet Analizi: Başkaldırı Dinamiklerinin Modellenmesi
Sivil Şiddet Analizi: Başkaldırı Dinamiklerinin Modellenmesi
Tarık Arıcı
5 Ocak 2013
Değerlendirme: Metin Demir
Medeniyet Araştırmaları Merkezi Tezgâhtakiler dizisinin Ocak ayındaki ilk konuğu İstanbul Şehir Üniversitesinden Yrd. Doç. Dr. Tarık Arıcı idi. Elektronik mühendisi olan Arıcı, bilgisayar ortamında yapay toplumlar oluşturarak sivil şiddet veya başkaldırıların bir modellemesini yapmayı deniyor. Öncelikle bireyleri modelleyerek, bunların etkileşime girmesini sağlamış ve ardından çıkabilecek muhtemel isyanları simülasyonlarla gözlemlemiştir. Arıcı’nın girişimi açık sistem olan toplumu, kapalı bir sistemde simüle ederek inceleme girişimi olarak değerlendirilebilir.
Birim temelli hesaplama modeline (agent base computatinal models) dayanarak, –burada birimi toplumda birey olarak ele alıyor– yapay bir toplum oluşturduğunu belirten Arıcı, agent base sisteminin, diğer basit sistemlerden farkını, bireyleri homojen atomlar olarak temsil etmenin ötesinde, her bireyin ayrı niteliklere sahip temsil edilebilmesi olarak açıkladı. Bu sistemde önce atomistik bireylerin özellikleri tanımlanıyor, sonra onlar yapay bir mekâna konuluyor ve etkileşime girmeleri sağlanarak yapay bir toplum yaratılıyor. Arıcı, böylece basit birimlerden kompleks sistemlere, arada başka katmanlı yapılar olmaksızın, tek bir hamlede çıkmayı deniyor. Önceden tanımlanmış, heterojen, farklı bireylerin etkileşimi sonucu ortaya kompleks bir sistemin çıkışını gözlemlemeyi amaçlıyor; yani soru tam haliyle, heterojen birimlerin lokal etkileşimi sonucu ortaya nasıl bir düzenin çıkacağıdır?
Arıcı, bilinç ve toplum çalışmalarına analojik olarak sıkça kullanılan karınca kolonilerini örnek alarak basit birimlerin biraraya gelerek merkezsiz bir kolektif akılla nasıl karmaşık görevleri başardığını analiz etmekle işe başlıyor. Böylece önce sınırlı uyaranlara tepki veren basit birimler tanımlayıp bunların bir karınca kolonisi gibi kolektif hareketlerini inceliyor. Tasarımında siyah renkli birimler, hapishanedeki bireyleri; sarılar, normal sivilleri ve mavi olanlar, silahlı milisleri temsil ediyor. Modelde beş farklı faktör operasyonu yapılıyor: (i)Komşuluk tanımı, (ii)etraftaki asker sayısı; (iii)etraftaki isyancı sayısı, (iv)hayat zorluğu, (v)rejimin meşruiyeti.
Arıcı’nın sisteminde dış kaynaklı bir değişken olarak sisteme verilen hayat zorluğu 0-1 arası bir değer ile atanıyor. Ama rejimden şikayet için ekonomik zorluk yetersiz gelebileceğinden, burada rejimin meşruiyeti devreye giriyor. Rejimden şikayeti, zorluk ile rejimin gayrı meşruluğunun çarpımı olarak tanımlıyor. Şayet rejimin meşruiyeti fazlaysa, ekonomik zorluklar çok fazla şikayete neden olmuyor. Fakat tek başına şikayeti yeterli görmüyor. İnsanlar riskten kaçındığını hesaba katarak bu faktörü R olarak tanımlıyor. Riskten hiç kaçınmayan, örneğin kendini yakan Tunuslu isyancı gencin risk faktörü ise bu sistemde 0 olarak tanımlanacaktır. Korkuyu belirleyen ikinci unsur ise yakalanma olasılığı. Etrafta çok asker varken yakalanma olasılığı artarken, isyancılar çoğunluktaysa yakalanma olasılığı düşüyor. Asker/isyancı denkleminde yakalanma olasılığı eksponansiyel olarak azalan bir çizgiyi izliyor. Mesela 1 asker ve 20 isyancı varsa, 21. kişi olarak bu isyancılara katılan kişinin yakalanma ihtimali %0,06 olacaktır. Şu halde korku da, riskten kaçınma ile yakalanma olasılığının çarpımı sonucunda elde edilmektedir.
Bu sistemde isyancı olmanın kriteri, bireyin şikayetinin korkusundan fazla olup olmadığıdır. Eğer şikayet korkudan yeterince fazla ise (ş-k eşik değerinin üzerinde ise) o zaman isyancı olunuyor. Asker olarak tanımlanan birimler ise, kendi komşuluklarına göre hareket eden ve yakınındaki isyancılardan birini yakalayıp hapse atan mekanik birimler olarak tanımlanıyor.
Arıcı’nın gözlemlemek istediği; iki boyutlu matriste dağılmış sivil ve asker temsilleri ile sistemden memnun ve şikayetçi temsilleri, bu tanımlı kurallar çerçevesinde etkileşime soktuğunda buradan bir sistem çıkıp çıkmayacağına yöneliktir. Bu birimler etkileşime girince sistemde yer yer ufak kırmızı bölgeler belirmeye başlıyor. Bunlar isyanın çıktığını gösteriyor ve isyan her defasında bastırılıyor. Arıcı, bu düzeyde devrimi modellemediklerini sadece isyanın çıkışını ve bastırmayı modellediklerini belirtiyor. Ayrıca histogram yardımıyla hangi sıklıkla isyanların ortaya çıktığını da belirleyebiliyor. Sunduğu bu modelin çok kısa sürede hazırlandığını belirten Arıcı, sistemin geliştirilebileceğini belirtiyor. Halihazırdaki sisteme; lider faktörü, sosyal medya, konumsal ve etnik farklılıklar eklenebileceğini belirtiyor.
Tartışma kısmında, bu sistemin tamamen düzen ve kanun namına tasarlandığı eleştirisi yapıldı. Gerçekten de hiç devrim olmayan Arıcı’nın sistemi, tutucu ve sistem taraftarı bir tavır sergiliyor. Ayrıca sistemin sentaktik düzlemde çalıştığı, diakronik düzlemde, tarih, gelenek gibi faktörleri es geçtiği uyarısı da yapıldı.
Sosyolojik bir vakayı açıklarken, korku ve memnuniyet gibi psikolojik bireyi esas alarak, toplumsalın kendine has dinamiklerini göz ardı etmekte olduğuna da dikkat çekildi. Psikolojizm tehdidine vurgu yapıldı. Zımnen rasyonel seçim teorisinin birey algısını olumlayan Arıcı’nın modelinde bireylerin rasyonel kararlarını alan, riskten kaçan, otonom birimler olarak tanımlanmasının sosyal teori açısından eleştirilecek bir hayli yönü bulunmakta. Sistemini sadece ekonomist Timur Kuran’ın 1989’da yayınlanmış bir makalesine dayanarak hazırladığını beyan eden Arıcı’nın bu çalışması, aslında doğa bilimcilerin sosyal bilimlere dair yaklaşımı hakkında önemli ipuçları barındırıyor. Arıcı’nın ilginç çalışması bir yönüyle iki bilim arasında bir diyalog imkânı sunarken, bir taraftan da genetikçilerin, sinirbilimcilerin, bilgisayar bilimcilerin, ekonomistlerin çabaladığı sosyal bilimcilerin nesnesini ele geçirmeye çalışan girişimlerin bir örneğini teşkil ediyor. Sosyal bilimler ile bilgisayar modellerini yaklaştıran bu girişim önemli bir ilk adım olmakla birlikte, ilk adım olmanın tüm arızalarını da barındırıyor. Neticede bu sunum, kendi içeriğinden ziyade yol açtığı teorik tartışmalarla dikkati çekti diyebiliriz.
2024 Güz Programı
Vakıf faaliyetlerinin en gelenekseli olan seminerler, her yıl güz ve bahar dönemlerinde gerçekleşiyor.
DETAYLI BİLGİ