- ANA SAYFA
- YAYINLAR
- BÜLTEN ARŞİV
- SAYI 81 YIL: 2013
- Osmanlı-İtalya İlişkilerine Gündelik Hayattan Bakmak: Venedik’te Osmanlılar
Osmanlı-İtalya İlişkilerine Gündelik Hayattan Bakmak: Venedik’te Osmanlılar
Mahmut H. Şakiroğlu
12 Mart 2013
Değerlendirme: Zeynep Akgün
Akademik çalışmalarında on beşinci ve on altıncı yüzyıl Osmanlı-İtalya ilişkileri üzerinde yoğunlaşan, Türk tarih ve kültürüne katkılarıyla öne çıkan kişiler üzerine biyografik çalışmaları ve çeşitli kitap tanıtımları bulunan Mahmut H. Şakiroğlu, TAM Sohbet programının misafiri idi. Şakiroğlu ile Venedik’teki gündelik hayat üzerinden Osmanlı-İtalya ilişkileri tartışıldı.
Öncelikle, bölgenin kendisine mahsus yapısından bahsederek bugün mühim bir turizm bölgesi de olan Venedik’in gelişmesine, sosyalleşmesine değinen Şakiroğlu’na göre, Venedik, Avrupa’nın en doğusu, Doğu’nun da en batısındaki bir Avrupa şehridir. Başarılı politikalarla hareket edip İtalyan devletleri arasından sıyrılan Venedikliler önce siyasi anlamda kendilerini gösterip ardından şehrin yapılanmasını sağlarlar. Şehri surlarla çevirip çeşitli kuleler yapar, her birini de ayrı ayrı isimlendirirler. Bu kuleler ilk başlardaki işlevlerinden zaman içerisinde farklı noktalara kaysa da her zaman bir boşluğu doldurmuştur. Venedik “Doğu’dan aldığını Batı’ya, Batı’dan aldığını Doğu’ya satma” anlayışına sahip bir ülkedir ve ahidnâmelerin gösterdiği üzere her şey de kayıt altına alınmıştır. Bu şehrin tarih içerisindeki önemini zaman içerisindeki ilişkileri, uyguladığı sistemli politikalar ve konumu ortaya koymaktadır. Sekizinci yüzyılda teşekkül eden bu bağımsız devletin ilk temasları Doğu Roma diye bilinen, ardından Bizans İmparatorluğu olarak devam eden devlet iledir. Özellikle Bizans İmparatorluğu ile ilişkilerinde altı çizilmesi gereken nokta Venediklilerin hiçbir zaman bir ileri karakol olmamalarıdır. Bununla birlikte, Eminönü’nde “Balyos Hanı” adıyla bilinen bir han mevcuttur. Balkapan taraflarında olan bu hanın ismine Bizans-Venedik kaynaklarında rastlanmaktadır. Balkapan ve çevresi bir Venedik malıdır. Hanın mimari özellikleri üzerine yapılan bir araştırma da bu hanın Venediklilere ait olduğunu ispatlamaktadır.
İslâm tarihi açısından konuya bakıldığında Müslümanlarla Venediklilerin arasındaki ilk bağlantının denizcilik üzerinden geliştiği gözlenir. Şakiroğlu burada, Müslüman Berberi bir hanedan olan Hafsitler ile Venedikliler arasındaki mücadeleye dikkat çekmektedir. Hafsitler ile olan mücadelede Müslümanlar galip gelir, bölgede etkili olurlar ve böylece Sicilya tarihinde hoş bir etkileşim sağlanır. Konuşmacıya göre bunun da nedeni Müslümanların yağmacılıktan ziyade yurt edinme anlayışıyla hareket etmeleridir. Venediklilerin Türklerle ilk tanışıklığı da Atilla’nın Avrupa’ya ilerlemesiyle gerçekleşir. Meşhur bir rivayete göre, Atilla’nın önünden kaçan Venedikliler şu an yerleştikleri bölgeyi kuşları takip ederek keşfetmişlerdir. Türklerle temasları bu şekilde başlayan Venedikliler Türklerden yerleşik düzeni, maddi kazanç yollarını öğrenerek gelirlerinin artmasını sağladılar. Bu ilişkiler arkeolojik kalıntılarla desteklense de henüz bir kesinlik ifade etmemektedir Anadolu coğrafyasında Türkler ile ilk ilişkileri ise yine denizcilik üzerindendir. Beylikler döneminde görülen bu ilk ilişkiler Saruhanoğulları, Aydınoğulları, Menteşeoğulları gibi denizci kimliğiyle bilinen beyliklerledir.
Osmanlı Devleti özelinde ise Cem Sultan olayında Venediklilerin de zikredilmesi üzerinden meseleyi ele almaktadır Şakiroğlu. Kendisinin ifadesiyle, bu iki devletin, Akdeniz bölgesine kıyılarının olması belki de bu sorunun ortaklığını sağlamıştır. Zira Cem Sultan’ın kaldığı, geçiş yaptığı bölgeler bu alan üzerindedir ve bu, komşu devletlerle ilişkileri etkilemiştir. Cem Sultan ile ilgili rapor tutulması için İtalya’ya gönderilen Burak Reis’in raporu İtalya’daki Türk varlığını ve Türklerin İtalya’da dolaştığını, ticaretle uğraştığını gösterir. Bununla birlikte, sadece tek bir kayda dayandığı için bu hususun doğruluğuna da temkinli yaklaşılmalıdır.
Venedikliler İstanbul’un fethi sonrasında derhal Osmanlı Devleti ile ilişki içerisine girerler. Fetih öncesi Bizans’ın son Venedik Balyosu’nun Bizans’ın yanında yer alması ve esir düşmesinin ardından bu hızlı hareketlilik ince bir diplomasi kurulmasını sağlamıştır. Bu diplomasi, Osmanlı-Venedik arasında bir anlaşma dönemini de beraberinde getirir. Kalıcı bir sistem peşindeki Osmanlı Devleti ile Venedik 1454-1713 yılları arasında bir düzen içerisinde hareket eder. Buradaki hedefler, ticari düzen, devlet gelirlerinin kontrolü, yıkıcı değil kalıcı sistem ve bunların sonucunda bu sistemliliğin sonraki nesillere miras niteliğinde bırakılabilmesi. Bu süreçte yaşanan çeşitli problemler de vardır. Venedik Devleti ile Türk tüccarlarının yaşadığı sıkıntılı süreç sonucunda 3 yıl tevkif edilen tüccarlar 1542’de serbest bırakılırlar. İnebahtı’dan önce sayıları artan Türk tüccarlar olaylara karışır. Diğer taraftan, ibadet şekilleriyle alay, taciz gibi sebeplerle senato tedbire başvurmuştur.
Türk varlığına en güzel etki İnebahtı’dır. Bununla birlikte Türklere tahsis edilen Fondaco dei Truchi, Türk tüccarlar tarafından bir Türk havası ile benimsenir. İtalya’da Türk varlığını buradaki isimler sürdürmüştür. Belediye ile 1797’ye kadar hukuki mücadele süreci yaşasalar da meclis idaresinin karşı çıkması sözkonusudur. Cumhuriyetin kalkmasıyla anlaşma da feshedilir. Burada dikkat çekilen bir önemli husus da Draçlı Sadeddin’in mücadele ettiği evin iyi bir arşiv oluşturduğudur. Bu dosya, bugün, Venedik Şehir kitaplığındadır.
Sonuç itibariyle Türkler, Venedik bölgesinde zaman zaman yer edinmişlerdir ve bunu günümüze kadar da taşımak mümkündür. Türkler Venedik, Milano ve Roma’da yerleşiktirler. Şakiroğlu, “Buradaki topluluğu Türk mü, Osmanlı mı diye tanımlarsınız?” sorusuna, Osmanlı olarak yanıt vermektedir. Zira, ona göre, Balkanlar’dan gelen de vardır Anadolu’dan çıkan da. Özetle, Atilla’nın Batı’ya doğru hareketiyle açılan bu kapı hiç kapanmaz, zaman zaman yaşanan sıkıntılar biraz geriletse de bir sonraki sefere biraz daha fazla ilerleyerek bir denge sağlanır.
2024 Güz Programı
Vakıf faaliyetlerinin en gelenekseli olan seminerler, her yıl güz ve bahar dönemlerinde gerçekleşiyor.
DETAYLI BİLGİ