- ANA SAYFA
- YAYINLAR
- BÜLTEN ARŞİV
- SAYI 88 YIL: 2015
- Tarihsel Arka Planıyla Yemen Krizi
Tarihsel Arka Planıyla Yemen Krizi
Zekeriya Kurşun
06 Haziran 2015
Değerlendirme: Furkan Güldemir
“Ortadoğu Konuşmaları’’ toplantı dizisinin yirmi dördüncüsünde Tarihsel Arka Planıyla Yemen Krizi’ni tartışmak üzere Marmara Üniversitesi Tarih Bölümü’nden Prof. Dr. Zekeriya Kurşun’u ağırladık. Kurşun, konuyu Arap yarımadasında cereyan eden son hadiselerle beraber ele aldı. Daha gelişmiş bir coğrafyadan Yemen’e gelen gazeteci, siyasetçi ve seyyahların dışarıdan ilk anda müşahede ettikleri şeyin fakirlik ve imkânsızlıklar olduğunu söyleyen Kurşun, bunları bir kenara bırakıp Yemen’e baktığımızda asude ve ortaçağ yaşamına benzer sakin bir hayatın olduğunu savundu. Buna ek olarak tarihsel sürece bakıldığında Yemen’in isminin Yemen es-Saide yani Mutlu Yemen olduğunu ve bunun nedeninin çölün hemen yanında yer alan, dağlık ve vahaları olan ayrıca dünyanın en kaliteli balının yetiştiği bir coğrafyaya sahip olmasından kaynaklandığını vurguladı. Ayrıca Kızıldeniz’in okyanusa bağlandığı yer olan Bab el-Mendep boğazının Afrika ve Asya’nın buluşma noktasında karşımıza çıkan Yemen’in zengin Afro Asya kültürünü temsil ettiğini söyleyerek başladı konuşmasına.
Kurşun, tarihsel bağlamda bu zemine oturan Yemen’in şu an haksız bir savaşı yaşadığını ve yanlış stratejiler sonucunda 25 milyon insanın yaşadığı bir coğrafyaya 26 Mart’tan beri neredeyse 24 saat, dünyanın en gelişmiş silahlarıyla bomba yağdırıldığını vurguladı. Yemen’deki olaylara uluslararası jargonun diliyle yani; bu bölgede bütün Yemen’i ele geçirmeye çalışan ve arkasında İran’ın olduğu ve nihai amacı Şii hilalini tamamlamak olan bir takım isyancılar var ve doğal olarak bu isyancıları durdurmak gerekiyor. Bu rolü üstlenecek ülkeler ise İran ile Basra Körfezi’nde mücadele içinde olan körfez ülkeleri ve tabii liderleri olan Suudi Arabistan olduğunu söyleyen Kurşun, Suudilerin aceleyle oluşturulan bir koalisyonla bahsettiğimiz coğrafyaya hava harekâtıyla müdahalede bulunduğunun altını çizdi. Kurşun, Yemen’de devam eden savaşın adil bir savaş olmadığını, doğrudan uluslararası silah endüstrisini beslemeye yönelik ve bölge ülkelerine yaramayacak ve bölgede en az 50 yıl sürecek yeni bir kaosu meydana getiren bir savaş olduğunu söyledi.
Yemen’de tarih boyunca iki eksenli hayatın olduğunu belirten Kurşun, birincisinin büyük ölçüde sahile dayanan yani Bab el-Mendep’in olduğu ve Aden bölgesi denilen coğrafyada var olan ve büyük imparatorluklar ile etkileşim içinde olan hayat, ikincisinin ise kuzeyde oluşan ve kabile toplumuna yönelik dağlık Yemen olduğunu söyledi. Bu tür toplumlarda kabilenin en büyük siyasi otorite ve yapı olduğunu sözlerine ekleyen Kurşun, bu coğrafyada yer alan kabilelerin, otoritenin olmadığı yerde oluşturulan sığınma adaları olduğunu ve günümüze kadar devam ettiğini söyledi. Coğrafyanın çok etnikli yapısında kadim Yahudilerin ve Hristiyanların da bulunduğunu söyleyen Kurşun buna karşın kabileler arası çatışmaların sınırlı olduğunu sözlerine ekledi. İslamiyet’in erken dönemde ilk ulaştığı ve hızlı bir şekilde yayıldığı coğrafyalardan biri olan Yemen’de bugün devam eden sorunun ne etnik kimlikten ne de dinler arası çatışmadan kaynaklanmadığını sözlerine ekledi.
Şii hareketinin ortaya çıkmasından sonra zaman içinde kendi itikadi inancı çerçevesinde farklı gruplara ayrıldığını ve genellikle bu yapının bugünkü Irak’ta yer alan Kûfe ve etrafında şekillendiğini söyleyen Kurşun, Şiiliğin 3 ana kola ayrıldığını sözlerine ekledi. Bunlardan ilkinin Hz Peygamberden sonra 12 imamın müminlerin emiri olduğunu savunan İmamiye Şiası, diğerinin ise 7 imamı benimseyen İsmailiye Şiası, üçüncünün ve aslında temelde ilk olması gerekenin ise ilk 4 imamı benimseyen Zeydîler olduğunu söyledi. Başta oluşan bu teolojik çatışma, zaman içinde daha da büyüyünce Zeydîler 8 ve 9. asırlarda İran’a gittiler ama orada da tutunamayınca Zeydî imamlardan El Hadi, Yemen bölgesine yöneldi ve 10. asırdan itibaren Saada bölgesinde Zeydî anlayışı yaşamaya başladı.
Beraber yaşadıkları için Malikî mezhebine dolayısıyla Sünniliğe ameli olarak çok yakın olan Zeydîliğin itakadi olarak Sünnilikten farklılaştığını söyleyen Kurşun, bu farklılığın devlet başkanının Hz Ali’nin soyundan gelen kişilere verilmesi anlayışından kaynaklandığını sözlerine ekledi. Osmanlı döneminde belli bir zamana kadar Mekke Şeriflerinin Zeydî olduğunu ve Kabe’de ezanın Zeydî usulüne göre okunduğunu dolayısıyla Sünnilik ile çok yakın olduğunu ve birlikte yaşama becerisinin gösterildiğini aktaran Kurşun, Şiilik ve Sünnilik arasında yaşanan bugünkü kavganın tarihin hiçbir safhasında bu seviyede olmadığını söyledi.
Şii itikadında önemli bir yeri olan imam mezarlarının ziyareti kültürünün, 10. asırda Saada’ya yerleşen Zeydîler’in de ölen imamlarının bölgeye defnedilmesiyle oluştuğunu söyleyen Kurşun, bunun sosyal hayatı canlandırdığını ve bu hayata müdahale olmadığı sürece devam ettiğini vurguladı. Osmanlının bölgede Aden ve Taiz’i ele geçirip Sana’ya yönelmesiyle kendilerini tehlikede hisseden Zeydîler arasında meşhur Zeydî İsyanları, Osmanlı Devletine karşı başladı. 19. yy. ’ın başlarında bölgeye yerleşen İngilizlerin bölgede yeni bir oldu bittiye kast etmelerine karşın Osmanlı 1914’te İngilizlerle sınır düzenlemesi yaptı. Ayrıca bölgede Osmanlı’ya karşı Sünni bir isyanın başlamışıyla Osmanlıların, Zeydî İmam Yahya ile ‘Deam’ anlaşması yaptığını söyleyen Kurşun, bu anlaşmayla Zeydîlere kısmi bir özerklik verildiğini söyledi. Birinci Dünya Savaşının sonuna kadar Osmanlılar Yemen’de Zeydîlerle birlikte İngilizlere karşı savaştığını belirten Kurşun, Mondros mütarekesiyle bölgeyi terk eden Osmanlı askerlerinin silahlarını İngilizlere değil İmam Yahya’nın kuvvetlerine bırakarak bir Zeydî devletin kurulmasını sağladığını sözlerine ekledi.
Osmanlı devletinin sivil memurlarının bölgeyi terk etmeyip İmam Yahya’ya yardımcı olarak kalmasıyla modern Yemen’i kuruluşuna zemin hazırlandığını belirten Kurşun, 1920’de TBMM seçimleri yapıldığında Yemen’den de vekil seçilip Türkiye’ye gönderilmek istendiğini ve son Yemen Valisi Mahmut Nedim beyin imzalarını TBMM Yemen Valisi şeklinde attığını belirtti. 1948’de İmam Yahya’nın suikaste uğramasıyla Zeydî hareketinin büyük yara aldığını söyleyen Kurşun, yerine geçen oğullarının idareyi sürdürememesi nedeniyle ve Mısır’da yükselen Nâsırcılığın Yemen’de de etkisini göstermesiyle Genç Subayların hükümete karşı yaptığı ihtilal ile Sana’da Yemen Cumhuriyeti ilan edildi ve Zeydî İmam Bedir ise Saada’ya kaçtı. Böylece Yemen iç savaşının başladığını belirten Kurşun, Mısır’ın güdümünde Arap milliyetçiliğinin bölgede yükselmesi Suudi Arabistan’ı rahatsız ettiğini ve Saada’daki bugün savaştıkları Zeydîleri desteklediklerini söyleyen Kurşun, 1970’li yıllara kadar devam eden sürecin sonucunda Güney Yemen devletinin ortaya çıktığını anlattı. Ali Abdullah Salih liderliğinde 90’lı yıllarda birleşen Yemen asıl olarak ikiye ayrılmış durumda olduğunu söyledi.
2024 Güz Programı
Vakıf faaliyetlerinin en gelenekseli olan seminerler, her yıl güz ve bahar dönemlerinde gerçekleşiyor.
DETAYLI BİLGİ