- ANA SAYFA
- YAYINLAR
- BÜLTEN ARŞİV
- SAYI 95 YIL: 2017
- Körfez Krizi ve Katar’ın Güvenlik Yaklaşımı
Körfez Krizi ve Katar’ın Güvenlik Yaklaşımı
Betül Doğan Akkaş
Değerlendirme: Hüseyin Arslan
5 Haziran 2017 tarihinde Suudi Arabistan, Bahreyn, Birleşik Arap Emirlikleri (BAE) ve Mısır başta olmak üzere birçok Arap ülkesi Katar’a ambargo uygulamaya başladılar. Katar Krizi veya Körfez Krizi gibi farklı şekillerde adlandırılan bu kriz körfez ülkeleri arasında var olan problemlerin bir tezahürüydü. Küresel Araştırmalar Merkezi 4 Kasım 2017 tarihinde Katar Üniversitesi Körfez Araştırmalar Merkezinde araştırmacı olarak bulunan Betül Doğan Akkaş’ı ağırladı. Kendisi “Körfez Krizi ve Katar’ın Güvenlik Sorunu” başlıklı bir sunum yaptı.
Akkaş, körfez ülkeleri arasındaki problemi ele almadan önce bazı kavramsallaştırmalardan ve bölgenin tarihi sürecinden bahsetti. Arap ülkeleri bölgeye Arap Körfezi derken Türkiye buna Basra Körfezi der, İran ise İran Körfezi olarak adlandırır. Suudi Arabistan, Kuveyt, Bahreyn, BAE, Umman ve Katar’ın yer aldığı körfez ülkelerine kimi zaman İran, Irak ve Yemen de dahil edilmektedir. Ancak İran, Irak ve Yemen Körfez Arap Ülkeleri İşbirliği Konseyi’nde [Meclis El-Te’avun Liduvel El-Halîc El-Arabî (Gulf Cooperation Council) yer almamaktadırlar.
Söz konusu kriz için Türkiye’de her ne kadar Katar Krizi adlandırılması kullanılıyorsa da BBC, Al Jazeera ve The Independent gibi uluslararası medya bunu Körfez Krizi olarak adlandırmaktadır. Suudi Arabistan başta olmak üzere birçok Arap ülkesi ise anti-Katar söyleminden dolayı mezkur durumun bir Körfez Krizi değil Katar Krizi olduğunu deklare etmişlerdir.
Katar bölgesinde 19. yüzyılın sonlarına doğru Al Tani emirliği kuruldu. Bu emirlik 20. yüzyılın başlarına kadar İngiliz sömürgesi olarak kaldı. Birleşik Arap Emirlilikleri’nin bir parçası olmayı reddeden Katar, 1971 yılında İngiliz sömürgesinden ayrılarak bağımsızlığını ilan etti. 1992-1995 yılları arasında ülkeyi yöneten ilk emir Şeyh Halife bin Hamad es-Sani, babasının yatırım konularında bir vizyonu olmadığını düşünen oğlu Hamad bin Halife Al Tani tarafından yönetime el konulması sonucunda tahttan uzaklaştırıldı. Al Tani, Katar’ın kalkınması için birçok yeniliklere imza attı. Al Tani, Katar’ı siyasi arenada görünür yapmak için uluslararası birçok konuda arabuluculuk üstlenmiş, ihtiyaç sahibi birçok ülke ve kuruluşların yanında Hamas, Taliban ve Hizbullah gibi örgütlere de yardım etmiştir. Bu örgütlerin başkent Doha’da temsilcilik açmalarına izin vermiştir. Katar, literatürde small states (küçük devletler) olarak adlandırılan ve belli bir güç temerküzünde bulunmak için devlet dışı aktörleri destekleme prensibi ile hareket eden bir ülkedir. Üç milyon nüfusa sahip olan Katar’ın diğer ülkelerde ne kadar vatandaşı olduğunun bilgisi paylaşılmasa da bunun üç yüz bin civarı olduğu tahmin edilmektedir. Katar, güvenliğin çeşitlendirilmesi kapsamında askeri güvenlik kadar ekonomik, toplumsal, çevre ve su güvenliğine de önem vermektedir. Üç tarafı denizle çevrili olan ve sadece Suudi Arabistan ile kara sınırına sahip olan Katar topraklarının %5’den daha az kısmı ekilebilme imkanına sahiptir. Bu anlamda sadece deniz ürünleri ihtiyacını karşılayabilen Katar, su dahil olmak üzere diğer temel besin ihtiyaçlarını ithal etmektedir. Ayrıca dünyanın en büyük ikinci doğal gaz rezervine sahiptir.
Katar ile ABD arasında 1992 yılında yapılan bir antlaşmaya göre herhangi bir şekilde Katar’ın toprak bütünlüğüne karadan, havadan veya sözlü olarak saldırı olursa ABD ordusu tıpkı kendi topraklarına saldırı oluyormuşçasına Katar’ı savunacaktır. Suudi Arabistan’da ortaya çıkan 9 Eylül olaylarından sonra anti-Amerikan söyleminin git gide yaygınlaşması üzerine ABD burada bulunan üssünü Katar’a taşıdı. Böylece ABD’nin kendi sınırları dışında sahip olduğu en büyük üs Katar’da bulunmaktadır. 10.000 askerin yaşadığı ve eğitim aldığı bu üssün masrafları Katar Devleti tarafından karşılanmaktadır. Katar’ın körfez ülkelerine karşı kendinden emin olmasının en önemli nedenlerinde biri de kendi topraklarında bulunan bu ABD üssüdür.
Katar’ın kendi ordusunun kozmopolit bir yapısı bulunmaktadır. %50’sinin Katar vatandaşı olduğu tahmin edilen orduda Pakistan, Mısır ve Sudan vatandaşlarının da olduğu bilinmektedir. Orduda görev alan askerlere 80-100 bin dolar arası bir maaş ödendiğinden asker ve polis teşkilatı ülkedeki en saygın kurumlardandır. Türkiye’nin Katar’da üç prefabrikten oluşan bir üssü bulunmaktadır. Katar ile Türkiye arasında yapılan antlaşmaya göre Türkiye burada en çok 3 bin asker bulundurabilir. Katar’daki üssün önemli bir özelliği Türkiye’nin yurtdışında açtığı ilk üs olmasıdır.
5 Haziran 2017 tarihinde yaşanan Körfez Krizi sonucunda Körfez ülkeleri, Mısır ve Yemen’in de dahil olduğu birçok Arap ülkesi, Katar’ın Ortadoğu’da terörün yayılmasını sağlayan siyasi ve ekonomik politikalar gözettiğini iddia ederek ambargo uygulama kararını aldıklarını ilan ettiler. Katar’ın tek komşusu olan Suudi Arabistan ülkeye hem hava sahasını hem de kara sınırını kapattı. Bu kriz sonucunda Katarlılar arasında toplumsal aidiyet gelişti ve tek millet sloganı ön plana çıktı. Katar ile Türkiye, İran ve Fas arasında ticari sözleşmeler yapıldı ve bu sözleşmeler sonucunda Katar hava yoluyla bu ülkelerden su, süt, yoğurt gibi temel gıdaları tedarik etti. Ayrıca daha önce Brezilya ve Avustralya’dan satın aldığı çiftliklerde üretilen besin maddelerinin faydalarını bu dönemde görmüş oldu. Tüm bunların sonucunda Katar kendisine iletilen 13 maddelik talep listesini reddetti.
2024 Güz Programı
Vakıf faaliyetlerinin en gelenekseli olan seminerler, her yıl güz ve bahar dönemlerinde gerçekleşiyor.
DETAYLI BİLGİ