TAM YAYINLAR
6- Türk Şehir Tarihi
4 Kasım 2005 Cuma
Yakın geçmişte görülen iki gelişme şehir tarihinin önemini artırmıştır: Bir tanesi son yüzyılda şehirlere doğru gerçekleşen büyük akım, diğeri de "aşağıdan yukarıya" tarih yaklaşımına veya sosyal tarih çalışmalarına yapılan vurgu. Şehir çalışmalarının tarihî seyrine baktığımızda; ilk dönemlerde, şehirleşme ve sorunları öncelikli konular olarak çalışılmış, özellikle 1960'lardan sonraki dönemde ise şehirlerin tarihi verimli bir çalışma alanı haline gelmiştir.
Türkiye Araştırmaları Literatür Dergisi'nin bu sayısı, Türk şehir tarihi literatürünü konu ediniyor. Bu sayıda; şehir tarihi alanında yapılmış çalışmaları kaynakları, konuları, yaşamış olduğu değişimleri ve özellikleri bağlamında derli toplu bir değerlendirmesini yapmayı ve bu alanda yapılmış çalışmaların bir envanterini çıkarmayı amaçladık. Bu sayının da, önceki sayılarımız gibi, başvuru eseri niteliği taşıyacağını ve kısa zamanda bu alanın vazgeçilmezleri arasına gireceğini düşünüyoruz.
Derginin bu sayısında yer alan yazılar, -kabaca- "değerlendirme", "söyleşi", "kaynaklar" ve "tanıtım" niteliği taşıyan yazılar şeklinde tasnif edilerek sıralandı.
Türk şehir tarihi disiplininin özelliklerine ve temel çalışmalarına yönelik değerlendirme yazılarının ilki, bu disiplinin gerek Batı'daki ve gerekse de Türkiye'deki durumuna ışık tutan Yunus Uğur'un önemli tespitler içeren yazısıdır. Yunus Uğur, bir disiplin olarak şehir tarihinin durumunun bugüne kadar sürekli olarak tartışılmış olduğunun, fakat esasen bu tartışmaların şehir tarihi disiplinini son derece zenginleştirdiğinin altını çiziyor. Diğer disiplinlerin erime potası olarak tanımladığı şehir tarihinin; toplumların hâlini ve tarihini anlama hususunda Batı'da iyi bir konuma sahip olduğunu, fakat Türkiye'de henüz böyle bir konuma gelemediğini belirtiyor. Şehir tarihçiliğindeki belli yöntemlerin ve temel yaklaşımların geniş perspektifli ve eleştirel bir değerlendirmesini yapan Uğur; şehir tarihi araştırmalarının arşive dayalı çalışmalardan, şehri çeşitli kaynakları mukayeseli bir tarzda kullanmak ve farklı coğrafyaları da dikkate almak suretiyle daha bütüncül bir tarzda ele alan çalışmalara doğru- yaşadığı dönüşümü gözler önüne seriyor.
Şehrin ekonomisi, demografik yapısı, nüfus ve şehirlerdeki sosyal sınıflar üzerine yoğunlaşan ve özelde de İstanbul ve Bursa şehirleri hakkındaki çalışmalarıyla tanınan Halil İnalcık'ın eserlerinin muhtevası, Türk şehir tarihi çalışmaları içerisindeki ayrıcalıklı yeri ve önemi Halil İnalcık ve Bülent Arı'nın ortak çalışmasında değerlendirilmektedir. Yazı, temelde, Bülent Arı'nın Halil İnalcık'la yapmış olduğu söyleşiye dayanıyor. Bülent Arı, İnalcık'la yapmış olduğu söyleşiyi daha sonra derleyip düzenleyerek bir makale formuna sokmuş ve başına, İnalcık'ın şehir tarihi alanındaki çalışmaları ile ilgili genel bir giriş eklemiştir. Böylece, ortaya Türk şehir tarihi ve bunun Türk-İslam-Osmanlı kökleri hakkında ufuk açıcı ve zevkle okunan bir metin çıkmış oldu.
Osmanlı coğrafyasındaki şehirler üzerine yapılan çalışmalarını; Anadolu, Arap, Balkan ve Afrika şehirleri özelinde ayrı ayrı değerlendirerek bir bütünlük sağlamayı hedefledik. Klasik dönem Anadolu coğrafyasındaki Osmanlı kentlerine ilişkin tarih yazımının belli başlı özellikleri Mehmet Öz'ün yazısında gözler önüne seriliyor. Öz; Osmanlı dönemi kentleri hakkında dikkate değer bir birikimin oluşmasına rağmen, henüz layıkıyla ele alınmamış -özellikle küçük boyutlu- kentsel yerleşimlerin çokluğu, tüketilmeyi bekleyen arşiv malzemesinin bolluğu ve Osmanlı araştırmalarının dünya tarih yazıcılığındaki yerini almasını sağlayacak yeni açılımlar gibi bir dizi faktör dolayısıyla yapılacak daha çok şeyin bulunduğu tespitini yapıyor.
Bu sayıda, yabancı akademisyenlerin Türkçe dışındaki herhangi bir dilde kaleme aldıkları yazılarına da -hemen peşinden Türkçe tercümesini de yayınlamak suretiyle- yer vermeye başladık. Nelly Hanna'nın Osmanlı dönemi Arap şehir tarihini değerlendiren yazısı, bu yeni uygulamanın ilk örneği. Nelly Hanna, yazısında, Kahire'yi merkez alarak Biladü'ş-Şam ve Kuzey Afrika'nın bazı şehirleri üzerine son 10-15 yılda yapılan çalışmaların mukayeseli bir değerlendirmesini sunuyor. Bu çalışmalarda belli temayüllerin öne çıktığından söz eden Hanna, son yıllarda vakıflar ve mahkeme davaları gibi gerek kronik, gerekse arşiv belgelerinden oluşan kaynak materyallerin yayınlanmasının, araştırmacılara 'İslam şehri' ya da 'Orta Doğu şehri' gibi modeller dışında yaklaşımlar geliştirme imkânı sunduğunu vurguluyor. Ortaya çıkan bu eğilimlerden bir diğeri de tarihsel demografi, ticaret ağları ve insan hareketleri ile şehir yatırımı çalışmalarına duyulan ilgidir. Bu, Hanna'ya göre, şehirlerin birbirleriyle ilişkili birimler olarak incelenmesine ve neticede de, ortaya canlı, bütünlüklü bir şehir anlayışının çıkmasına vesile olacaktır.
Osmanlı İmparatorluğu'nun Balkanlardaki varlığı; mimarîsi, gündelik yaşam biçimi ve kendine özgü formuyla 'Osmanlı dönemi Balkan şehirleri' olarak adlandırılabilecek bir şehir hayatını ortaya çıkarmıştır. Osmanlı sonrası dönemdeki hâkim milliyetçi yaklaşımların şekillendirdiği tarih yazıcılığı sebebiyle ihmal edilen bu alana ait sınırlı sayıdaki çalışma; Fatma Sel Turhan, Özgür Kolçak ve M. Ali Gökaçtı'nın ortak çalışmalarında, Bosna, Macaristan ve Yunanistan şehirleri özelinde örnekler sunulmak suretiyle değerlendiriliyor.
Osmanlı şehir tarihinde çokça ihmal edilen Afrika şehirleri ile ilgili çalışmaları ise, bazı arşiv kaynaklarına da dikkat çekerek, Tarig M. Nour "Siyah Afrika'da Osmanlı Şehirleri" başlıklı yazısında değerlendiriyor.
İskân ve demografi hareketleri, şehir hayatının önemli problemlerindendir. Bu problemler etrafından gerçekleştirilen çalışmaları, "Osmanlı'da Kent İskânı ve Demografisi" başlıklı yazısında değerlendiren Yunus Koç, öncelikle ?Osmanlı kenti? kavramı üzerindeki tartışmalara değiniyor. Bu konudaki mevcut çalışmaları dönemsel bir değerlendirmeye tabi tutan ve bu dönemdeki kentleri, tarihî kaynaklardan ve mimarî eserlerden hareketle araştıran çalışmalar arasında ayrım yapan Koç; araştırmaları, kullandıkları kaynak türleri, uyguladıkları yöntem, iskân ve nüfusu ele alış biçimleri ve vardıkları sonuçlar açısından değerlendiriyor.
Ahmet Uzun, "Osmanlı Devleti'nde Şehir Ekonomisi ve İâşe" başlıklı yazısında, Osmanlı şehirlerinde ve XIX. yüzyıla kadar bütün dünyada önemini korumuş bir sorun olan şehrin temel ihtiyaçlarının karşılanması meselesini ele alan çalışmaları değerlendiriyor. Uzun; çalışmaları değerlendirirken, bir yandan da şehirlerin, özellikle başkent İstanbul'un ve sefere çıkan ordu birliklerinin iaşesinin nasıl temin edildiği sorusunu merkeze alarak, Osmanlı Devleti'nin iaşe konusunda izlemiş olduğu politikaların çerçevesi de sunuyor.
Yakın dönem şehir çalışmalarında, mekân ve mekânsal faaliyetlere yönelik ilginin arttığı görülüyor. Bu yeni eğilim çerçevesinde şehir mekânları, mimarî mekân olmanın ötesinde, sosyal mekân olarak incelenmekte ve otorite ile yönetilenler arasında bir karşılaşma alanı olarak ele alınmaktadırlar. Bu bağlamda, Osmanlı şehir tarihçileri de hamam, tekke, pazar, mahalle, sokak ve kahvehane gibi şehir mekânları üzerinden kamusallık ve toplumsallık temalarına yoğunlaşıyorlar. "Osmanlı Şehir Mekânları: Kahvehaneler" başlıklı yazısında Ahmet Yaşar da; gerek ?kamusal alan' ve ?sivil toplum' tartışmaları için elverişli bir konu olan, gerekse popüler ve akademik çevrelerde hatırı sayılır bir ilgi gösterilen kahvehaneler üzerine yapılmış çalışmaların genel bir değerlendirmesini sunuyor.
Tarkan Oktay, "Osmanlı Belediye Tarihi Araştırmaları ve Kaynak Malzeme Üzerine Notlar" başlıklı yazısında; Osmanlı klasik dönem şehir yönetiminde görülen, başka alanda sahip oldukları fonksiyonlar yanında yerel birtakım hizmetleri de üstlenmiş kurumların oluşturduğu beledî organizasyon yapısının, Tanzimat döneminde yerini, söz konusu hizmetlerin tek elden yürütüldüğü belediye yapılarına bıraktığını belirtiyor. Osmanlı Devleti'nin son yüzyılında ortaya çıkan modern belediye yapılarını ve gelişimlerini inceleyen çalışmaları; belediyeleri XIX. yüzyılda yaşanan modernleşme sürecinin şehirdeki etkileri çerçevesinde inceleyen çalışmalar, belediyelerin kurumsal yapılarıyla ilgili araştırmalar, yerel hizmetlerle ilgili araştırmalar ve belediyelerin hukukî altyapısıyla ilgili araştırmalar başlıkları altında değerlendiriyor.
Alim Arlı, "Cumhuriyet Döneminde Türkiye'de Şehirleşme ve Gecekondu Araştırmaları" başlıklı yazısında; Türkiye'de Cumhuriyet dönemindeki şehirleşme sorununu ve bunun belirli bir dönemden sonra temel bir parçası olan gecekondu olgusunu, bu konuda üretilmiş bilimsel literatürün dökümünü yapmak suretiyle tartışıyor.
M. Bengü Uluengin ve Ömer Turan ise Osmanlı'nın son döneminden 1950'lere kadar yaklaşık 100 yıllık dönemde kentlere yönelik planlama çalışmalarını değerlendirmektedirler. Uluengin ve Turan; dünyadaki gelişmelere paralel olarak çok hızlı bir şehirleşmenin yaşandığı bu dönemde, belki de en önemli araç veya hedef olarak görülen kent planlamasının çeşitli ideolojik amaçlar çerçevesinde nasıl ele alındığının tarihî seyrini, literatürdeki gelişmelerle birlikte sunuyorlar.
Türk şehir tarihi çalışmaları literatürünün tanıtımına ve değerlendirilmesine ayrılan bu sayının söyleşisi de, bu alandaki çalışmalarıyla tebarüz eden Suraiya Faroqhi ile gerçekleştirildi. Faroqhi ile yapmış olduğumuz söyleşinin; özelde Faroqhi'nin akademik serüveni ve genelde de Türk şehir tarihçiliğinin özellikleri, gelişimi ve sorunları hakkında aydınlatıcı olacağına inanıyoruz.
Kathryn A. Ebel'in "Osmanlı Şehir Tarihinin Görsel Kaynakları" başlıklı yazısı, bu sayımızda başladığımız Türkçe dışındaki dillerde kaleme alınmış yazılara yer verme uygulamamızın bir diğer örneği. Yazının hem İngilizce orijinaline, hem de Türkçe tercümesine yer verdik. Bu yazı aynı zamanda, Türk şehir tarihinin kaynaklarını konu edinmiş yazıların da ilkini oluşturuyor. Ebel, Osmanlı şehir tarihinin görsel kaynaklarını tanıttığı yazısında, bu alandaki görsel malzemeyi kronolojik bir sıralama halinde ve beş ana başlık altında ele alıyor: Osmanlı şehir tasvirleri ve topografik resimler, Osmanlı mimarî planları, Avrupalı kaynaklar, Oryantalist resim ve fotoğrafçılık.
İhsan Fazlıoğlu, ilgi çekici yazısında, şehir tarihini doğrudan ilgilendiren yazma eserler yanında yazma kültürün doğasından kaynaklanan nedenlerle şehir tarihiyle bir şekilde ilişkili olan ancak araştırmalarda gözden kaçırılan hususlara dikkat çekiyor ve bu malzemeden şehir tarihi çalışmalarında nasıl yararlanılabileceğine ilişkin önerilerde bulunuyor. Osmanlı şehir tarihi çalışmaları içinde birincil derecede önem taşıyan arşiv kaynaklarından birisi olan "Sancak (Liva) Kanunnameleri" ve bu alanda yapılmış çalışmaların bir tanıtımı Göknur Karaduman tarafından sunuluyor. A. Zeki İzgöer de; il, ilçe ve hatta bazen köy ve meraların topografik, demografik, ticarî, sosyal, siyasî, hukukî ve kültürel tarihleri hakkında sağlıklı bilgiler veren Salnâmeleri tanıtıyor.
Her sayımızda, belirlediğimiz konunun öncüsü olmuş kişileri, hayat hikâyeleri ve eserleri çerçevesinde tanıtmaya çalışıyoruz. A. Taha İmamoğlu, Cumhuriyet döneminin ilk şehir tarihçisi olarak kabul edilen Osman Nuri Engin'i ve eserlerinin tanıtımını sunuyor. Bu gruptaki yazılar; N. Bilge Özel'in, Arap şehirleri tarihi söz konusu olduğunda sayılacak isimlerin başında gelen ve Arap şehirlerine yönelik araştırmalardaki oryantalist ?İslam şehri? tanımlamalarına eleştirel bir yaklaşım içerisinde olan Fransız şehir tarihçisi André Raymond'u tanıtan ve değerlendiren yazısıyla devam ediyor. Fatma Sel Turhan'ın "Bir Osmanlı Balkan Tarihçisi Machiel Kiel" başlıklı yazısı, hayatını Balkanlardaki Osmanlı eserleri hakkında bilgi toplamaya adamış ve sayesinde, birçok Osmanlı dönemi eseri hakkında malumat sahibi olabildiğimiz Machiel Kiel hakkında dikkat çekici değerlendirmeler sunuyor. Bu bölümün son yazısında Hatice Uğur, genel olarak Balkan şehirleri ve özelde Osmanlı dönemi Bulgaristan şehirleri ile ilgili, klasik ulusalcı bakış açısını değiştirip Osmanlı arşivlerini kullanarak dengeli bir şehir tarihi yazımına girişen öncü isim Nikolai Todorov'u tanıtıyor.
Tanıtımlar bölümünde; Kazım Baycar'ın İstanbul şehir rehberleri ile ilgili çalışması da, İstanbul hakkında çeşitli dillerde yazılan şehir rehberi literatürüne dair ilgi çekici bir sunum olarak göze çarpıyor.
Kongreler, herhangi bir disiplinin sahip olduğu 'yerel ve evrensel' tüm birikimin, sergilendiği ve daha geniş bir akademisyenler grubu ile paylaşıldığı toplantılardır. Bu anlamda, sosyoloji kongrelerinin, oryantalist kongrelerin, tıp kongrelerinin vs. kendi disiplinleri üzerinde yaptığı olumlu etkiler yadsınamaz. Evren Aydın da, "Türkiye Şehircilik Kongreleri" başlıklı yazısında; Dünya Şehircilik Günü toplantılarının Türkiye'deki kısa geçmişinden bahsediyor. Dünya Şehircilik Günü etkinliği olarak düzenlenen ve şehircilik ile ilgili önemli konuların tartışıldığı Türkiye Şehircilik Kongreleri'nde ve Habitat II Kent Zirvesi'nde tartışılan konuların bir dökümünü yapıyor.
Bu sayıda çok zengin bir kültürel mirasa ve tarihsel öneme sahip üç şehir hakkındaki bibliyografyaya kısa değerlendirmelerle beraber yer veriyoruz. Bilgehan Pamuk, Erzurum; Zeki Tekin, Van ve Adem Kara da Antakya hakkındaki kitap, makale ve tez çalışmalarından arkeolojik kazı çalışmalarına kadar çok zengin bir literatürü bu alanda çalışmak isteyeceklerin istifadesine sunuyorlar.
Derginin -Ek bölümünden önceki- son kısmında, konuyla ilgili bazı kitap ve tez çalışmalarının tanıtım yazıları yer almaktadır.
Bu sayının yazıları İstanbul ile ilgili literatüre pek yer veremedi. Doğrusu, biz de İstanbul için gelecekte ayrı bir sayı düşündüğümüzden dolayı bu durumu hoş gördük. Sizin de mazur göreceğinizi ümit ediyoruz. Ayrıca Osmanlı öncesi Türk şehirleri, sosyal çalkantılar ve tabiî afetler, sinema, fotoğraf ve roman gibi kaynakların şehir tarihi çalışmalarında kullanımı hakkındaki literatüre dair değerlendirmelerin ve Ç. Gülersoy, H. Lowry gibi bazı önemli şehir tarihçileri ve bazı önemli tezlerle ilgili tanıtım yazılarının bu sayıda olmasını istedik fakat elimizde olmayan bazı nedenlerden ötürü bu konuları başka bir sayıda değerlendirmek üzere kenarda bıraktık.
Türk Şehir Tarihi sayısına, başından sonuna kadar her aşamada büyük katkı sağlayan Yunus Uğur'a, tüm yazarlarımıza ve redaksiyon ekibine Yayın Kurulu olarak teşekkürlerimizi sunuyoruz. Bu sayıyı onlara borçluyuz. Katkılarınızı arzuladığımız Türk Edebiyat Tarihi/Yeni Edebiyat literatürünün konu edileceği 7. (Bahar 2006) sayı ve Türk Edebiyat Tarihi/Eski Edebiyat literatürünün değerlendirileceği sonraki sayılarda tekrar buluşmak dileğiyle?
Türkiye Araştırmaları Literatür Dergisi
2024 Güz Programı
Vakıf faaliyetlerinin en gelenekseli olan seminerler, her yıl güz ve bahar dönemlerinde gerçekleşiyor.
DETAYLI BİLGİ