İslâmî İlimler-1: Erken Dönem İslâm Hukukçularının Sünnet Anlayışı

İshak Emin Aktepe

17 Ocak 2009
De­ğer­len­dir­me: Hasan Öztürk
 
Me­de­ni­yet Araş­tır­ma­la­rı Mer­ke­zi’nin dü­zen­le­di­ği Tez­gâh­ta­ki­lertop­lan­tı se­ri­si­nin 2009 Ocak ayı ko­nu­ğu Dr. İs­hak Emin Ak­te­pe’ydi. Ak­te­pe, Mar­ma­ra Üni­ver­si­te­si’nde ta­mam­la­dı­ğı ve Er­ken Dö­nem İs­lâm Hu­kuk­çu­la­rı­nın Sün­net An­la­yı­şı baş­lı­ğıy­la neş­re­di­len (İn­san Ya­yın­la­rı, 2008) dok­to­ra te­zi üze­rin­den ilk dö­nem­de­ki sün­net ve ha­dis tar­tış­ma­la­rı­nı ele al­dı.
Sün­ne­tin Ca­hi­li­ye dö­ne­min­de ata­lar­dan te­va­rüs edi­len örf, âdet ve ge­le­nek an­la­mın­da kul­la­nıl­dı­ğı­na işa­ret eden Ak­te­pe, Hz. Pey­gam­ber dev­rin­de bu ke­li­me­nin ıs­tı­lah ha­li­ne gel­di­ği­ni; ba­zı ha­dis­ler­de ke­li­me an­la­mın­da kul­la­nıl­mış ol­sa da, di­ğer bir­çok ha­dis­te ıs­tı­la­hî an­lam­da sün­ne­te işa­ret edil­di­ği­ni söy­le­ye­rek su­nu­mu­na şu bağ­lam­da de­vam et­ti:
Hz. Pey­gam­ber’in her dav­ra­nı­şı­nı ta­kip eden ve ka­yıt al­tı­na alan sa­hâ­be­nin gay­ret­le­ri sa­ye­sin­de sün­net tes­pit edil­di ve son­ra­ki ne­sil­le­re ak­ta­rıl­dı. Sa­hâ­be dö­ne­min­den iti­ba­ren sün­ne­tin ıs­tı­la­hî an­lam­da kul­la­nı­lı­şı git­tik­çe yay­gın­laş­mış­tır; an­cak sa­hâ­be­nin ta­ma­mı sün­ne­ti ay­nı şe­kil­de te­lak­ki et­mi­yor­du. Bu bağ­lam­da, sa­hâ­be ‘sün­net’in it­ti­ba ve bağ­lı­lık an­la­mın­da it­ti­fak et­se de, ara­la­rın­da bir­ta­kım an­la­yış fark­lı­lık­la­rı var­dı: Ba­zı­la­rı her şe­yi ha­dis­ler­de ifa­de edil­di­ği şek­liy­le an­la­yıp tat­bik eder­ken, di­ğer­le­ri ha­dis me­tin­le­ri­nin ar­ka­sın­da­ki amaç­la­ra dik­kat et­miş ve bir ha­di­sin met­ni­ni ay­nen tat­bik et­mek ye­ri­ne bu ha­dis­le amaç­la­nan sün­ne­ti tes­pit edip uy­gu­la­ma­ya ça­lış­mış­tır. İş­te bu an­la­yış fark­lı­lık­la­rı­na sa­hip olan sa­hâ­be, özel­lik­le, Hz. Pey­gam­ber’in ve­fa­tın­dan son­ra git­tik­le­ri muh­te­lif böl­ge­ler­de ken­di an­la­yış­la­rı doğ­rul­tu­sun­da öğ­ren­ci­ler ye­tiş­tir­miş­ler ve bu öğ­ren­ci­ler/tâ­bi­în âlim­le­ri de bu fark­lı­lık­la­rı sür­dür­müş­ler­dir. Do­la­yı­sıy­la, mez­hep­le­rin te­şek­kü­lü sü­re­cin­de de et­ki­li olan bu an­la­yış fark­lı­lık­la­rı­nın te­mel­le­ri biz­zat sa­hâ­be ta­ra­fın­dan atıl­mış olu­yor­du. Tâ­bi­în dö­ne­min­de dik­kat çe­ken en önem­li mer­kez­ler Hi­caz’da Me­di­ne, Irak’ta Kû­fe idi.
Tâ­bi­în dö­ne­min­de Me­di­ne’de öne çı­kan Sa­id b. el-Mü­sey­yeb’in şah­sın­da Hz. Ömer ve Hz. Ai­şe gi­bi fa­kih sa­ha­be­ler ile Ebu Hu­rey­re ve İbn Ömer gi­bi ha­dis­çi sa­ha­be­le­rin il­mî mi­ra­sı cem edil­miş­ti; Kû­fe’de ise, Hz. Ali ve Ab­dul­lah b. Me­sud’un öğ­re­ti­le­ri İb­ra­him en-Ne­haî ta­ra­fın­dan sür­dü­rü­lü­yor­du. Bu dö­nem­de Me­di­ne’de da­ha çok ha­dis­le­re önem ve­ri­lir­ken, rey is­tis­naî bir du­rum­du; Kû­fe’de ise ha­dis­le­rin de­ğer­len­di­ril­me­si sü­re­cin­de rey de kul­la­nı­lı­yor­du.
Han­gi âli­min han­gi grup­ta yer al­dı­ğı­na ke­sin bir şe­kil­de hük­met­mek zor ol­sa da, ilk asır­da­ki fark­lı yak­la­şım­la­rın ikin­ci as­ra Ehl-i Rey/Ehl-i Ha­dis grup­laş­ma­sı şek­lin­de yan­sı­dı­ğı söy­le­ne­bi­lir. An­cak bu dö­nem­de göz önün­de bu­lun­du­rul­ma­sı ge­re­ken üçün­cü bir grup var­dır: Ehl-i Amel.Ehl-i Amel ta­bi­riy­le özel­lik­le İmam Mâ­lik ve çev­re­si kas­te­dil­mek­te­dir. Me­di­ne’de Mâ­lik’in ön plan­da ol­du­ğu dö­nem­de Kû­fe’de Ebu Ha­ni­fe ve iki ta­le­be­si Ebu Yu­suf ve Şey­bâ­nî gö­rül­mek­te, yi­ne ay­nı dö­nem­de Şâ­fi­î’nin is­mi de da­ha faz­la du­yu­lur ha­le gel­mek­te­dir.
Ebu Ha­ni­fe ha­dis­le­ri Kur’an’a, meş­hur sün­ne­te, kül­lî ka­ide­le­re, çok bi­li­nen olay­la­ra ve ak­la arz ede­rek -ay­nı za­man­da ra­vi­si­nin di­ğer ri­va­yet­le­ri­ni de dik­ka­te ala­rak- de­ğer­len­di­rir­ken, ta­le­be­si Ebu Yu­suf da ha­dis­le­rin gü­ve­ni­lir kim­se­ler ta­ra­fın­dan Kur’an ve meş­hur sün­ne­te ay­kı­rı ol­ma­ya­cak ve ilim eh­lin­ce ka­bul edi­le­cek bir yol­la ri­va­yet edil­me­si­ni dik­ka­te alı­yor­du.
Ebu Ha­ni­fe’nin di­ğer ta­le­be­si Şey­ba­nî’nin ha­dis an­la­yı­şı üze­rin­de de ay­rın­tı­lı ola­rak du­ran Ak­te­pe, onun se­ned ve me­tin ten­ki­di yap­tı­ğı­nı, ha­dis­le­ri Kur’an’a arz et­ti­ği­ni, ma­ruf ve meş­hur ol­ma­yan ri­va­yet­le­ri ka­bul et­me­di­ği­ni, “ra­vi­nin ken­di ri­va­ye­ti­ne ay­kı­rı dav­ran­ma­ma­sı”nı pren­sip ola­rak uy­gu­la­dı­ğı­nı söy­le­di.
Ebu Ha­ni­fe’nin çağ­da­şı ve dö­ne­min Me­di­ne çev­re­si­nin en önem­li tem­sil­ci­si ko­nu­mun­da bu­lu­nan İmam Mâ­lik’in sün­net an­la­yı­şı­na da de­ği­nen Ak­te­pe, Mâ­lik’e gö­re sün­net de­ni­lin­ce umu­mi­yet­le kay­na­ğı­nı ne­be­vî bir tat­bi­kat­tan alan Me­di­ne ame­li­nin ve­ya uy­gu­la­ma­sı­nın an­la­şıl­ma­sı ge­rek­ti­ği­ni söy­le­di ve bu­na da­ir ör­nek­ler ver­di. İmam Mâ­lik’in de ha­dis­le­ri se­ned ve me­tin iti­ba­riy­le ten­ki­de ta­bi tut­tu­ğu­nu, Ebu Ha­ni­fe gi­bi onun da ha­dis­le­ri Kur’an’a arz et­ti­ği­ni, me­sa­lih-i mür­se­le­ye, Me­di­ne ame­li­ne ay­kı­rı ha­dis­le­ri red­det­ti­ği­ni söy­le­di. Bu bağ­lam­da İmam Mâ­lik’in ha­dis­le­ri ame­li esas ala­rak de­ğer­len­dir­me­siy­le, Ha­ne­fi­le­rin ha­ber-i va­hi­di, meş­hur ha­dis­le­ri esas ala­rak de­ğer­len­dir­me­si ara­sın­da yön­tem­sel bir pa­ra­lel­lik ol­du­ğu­na dik­kat çek­ti.
Ak­te­pe son ola­rak İmam Şâ­fi­î’nin sün­net an­la­yı­şı­nı ele al­dı: Ge­nel ola­rak in­san ak­lı­nın ye­ter­siz­li­ği­ne ina­nan Şâ­fi­î’ye gö­re doğ­ru bil­gi ve ha­ki­kat yal­nız Kur’an ve Sün­net’te bu­lu­na­bi­lir. Sün­net de yal­nız­ca Hz. Pey­gam­ber’e has­tır ve sa­ha­be gö­rü­şü ya da amel-i ehl-i Me­di­ne gi­bi şey­ler sün­net sa­yı­la­maz. Şâ­fiî Hz. Pey­gam­ber’den ge­len ha­ber­le­ri ha­ber-i âm­me ve ha­ber-i hâs­sa şek­lin­de iki­ye ayı­ra­rak her iki kıs­mı da bağ­la­yı­cı ka­bul et­miş­tir. Ay­rı­ca Şâ­fiî -yay­gın ola­rak bi­li­ne­nin ak­si­ne- mür­sel ve mun­ka­tı ha­dis­le­ri ka­bul et­me­mek­le bir­lik­te, pek çok de­fa bu tür ha­dis­le­ri esas al­mış­tır.
Şâ­fi­î’nin bu­gün zih­ni­yet dün­ya­mı­za hâ­kim olan sün­net te­lak­ki­si­nin esas­la­rı­nı be­lir­le­yen en önem­li şah­si­yet­ler­den bi­ri ol­du­ğu­na dik­kat çe­ken Ak­te­pe’ye gö­re, Şâ­fiî ken­di­sin­den ön­ce­ki iki asır­lık bi­ri­ki­mi çok iyi de­ğer­len­dir­miş; hem Ha­ne­fi­ler­le hem de Mâ­li­ki­ler­le mü­ca­de­le ede­rek bu mü­ca­de­le­den ba­şa­rıy­la çık­mış; Ehl-i Ha­dis’in il­mî bir di­sip­lin hu­su­si­ye­ti ka­zan­ma­sı­na çok bü­yük kat­kı sağ­la­mış; ne­ti­ce­de Sün­nî İs­lâm Dün­ya­sı­nın Şâ­fi­î-Ehl-i Ha­dis çiz­gi­sin­de bir sün­net an­la­yı­şı­na sa­hip ol­ma­sı yo­lun­da en bü­yük adı­mı at­mış­tır.
Ak­te­pe’nin su­nu­mu, ka­tı­lım­cı­la­rın so­ru­la­rı ve yo­rum­la­rı üze­rin­den ger­çek­leş­ti­ri­len bir de­ğer­len­dir­me fas­lı ile so­na er­di.

EDİTÖRDEN

2024 Güz Programı

Vakıf faaliyetlerinin en gelenekseli olan seminerler, her yıl güz ve bahar dönemlerinde gerçekleşiyor.

DETAYLI BİLGİ


BİZİ TAKİP EDİN

Vakfımızın düzenlediği programlardan (seminer, sempozyum, panel, vs.) haberdar olmak için e-posta adresinizi bırakabilirsiniz.