Hatıralarla Yakın Tarih-14: Ahmet Muhtar Nasuhoğlu, Yad-ı Mazi ve Hayatımın Tarihi

5 Haziran 2009
Değerlendirme: Hatice Çolak Yentürk
 
Türkiye Araştırmaları Merkezi tarafından düzenlenen Hatıralarla Yakın Tarih okumalarının 14. toplantısında, Osmanlı son dönemine gerek saray yaşantısı, gerek siyasal ve hukukî hayat, gerekse de sosyal hayat zaviyelerinden dikkate değer pencereler açan Ahmet Muhtar Nasuhoğlu’nun (1886-1954) Yâd-ı Mazi ve Hayatımın Tarihi adlı hatıratı üzerine konuştuk.
Ahmet Muhtar Nasuhoğlu, O tarihte Hanedan-ı Al-i Osman’ın en kıdemlisi ve erkek olsa saltanat ve hilafet makamında bulunacak olan Adile Sultan’ın Saray İmamı ve Daire Hocası Hacı Nasuh Efendi’nin oğludur. Nasuhoğlu’na babasının vefatı üzerine Saray’da imamet vazifesi verileceği ve buna göre yetiştirilmesi gerektiği söylenir. Ancak daha eğitimini tamamlayamadan Adile Sultan’ın vefat etmesi üzerine bu vaat gerçekleşemez ve Nasuhoğlu hayatını avukatlık yaparak geçirir. Buna rağmen tüm çocukluğunu Saray’da geçirmesi, Saray’daki pek çok ahkâm ve adaptan teferruatıyla bahsetmesine imkân sağlar. Saray’ın daireleri-odaları, saray sohbetleri ve yemişleri, saray oyunları, sarayda günlük hayat, sarayda ders ve namazlar bu hususta anlatılanların altında toplanabilecek bazı başlıklardır.
Saray hayatı dışında Nasuhoğlu bilhassa babasının vefatı sonrası vaktinin ekserisini geçirdiği Fındıklı’daki evleri üzerinden mahalle yaşantısına değinir. Nasuhoğlu bu bâbta zamanın millî kulüpleri olarak gördüğü mahalle kahvesi ve ihtiyarlarından, onların mahalle huzur ve asayişi için aldıkları tedbirlerden, bu amaca matuf kullanılan “Pîşe tahta” nâm mahalle sandığından, kendisinin dört yaşındayken başladığı mahalle mekteplerinden ve falakadan bahseder.
Kendilerine miras kalan emlâkin pederinin vefatının hemen ertesi günü eve gelen Galata Mahkeme-i Şer‘iyyesi tereke memurları tarafından telef edilmesi gibi dönemin hukukî hayatından canlı örneklemeler de içeren hatıratta, ruhanî memurlar, yani halkla daima temasta bulunan mahalle imamları ve cami heyetleri türlü ahlaksızlıklar, nikâh pazarlıkları, para hevesiyle ailelerin arasını bozup boşamak gibi çirkin oyunlarla suçlanır.
Dönemin sultanı Abdülhamid’in Hırka-i Şerif ziyaretleri; Onbeş Alayları; bu sırada “padişahım çok yaşa!” dualarıyla ihsana mazhar olan öğrenciler ve bu ihsanlara nail olabilmek için didinen ancak üzerlerine inen kırbaçla gözü çıkmış, başı yarılmış dilenciler ve Rumi 1309 senesinde vuku bulan büyük zelzelenin İstanbul’da yaptığı tahribat hatıratın diğer başlıklarındandır.
Siyasî tarih noktasındada mühim vurgu ve saptamalarda bulunan hatırat, Rumi 1310 senesinde zuhur eden Ermeni Vakasında ölen Ermeni, Rum, Müslüman pek çok kimsenin yasını tutar; Rumi 1312 senesinde vuku bulan Girit Vakasında Hanya’da Girit Rumlarının İslâm hanelerini basıp Ermeni Vakasında yapılanların beş kat fenasını yaptıklarını anlatır. Nasuhoğlu’na göre bu vaka sivil ahaliyi daima önceleyip askerî ciheti ihmal eyleyen Abdülhamid siyasetine bir sille-i tediptir. Padişah takip ettiği siyaset prensibini bozacak bu vukuatın neşredilmemesini istediğinden İstanbul halkına mesele ehemmiyetsiz gibi bildirilecek, bu hal de gizli tasvirlere yol açıp Abdülhamid’i başka ağır eleştirilere maruz bırakacaktır.
Hatıratta geçen Yunan Harbi’nde Abdülhamid’in büyük devletler süferasına harpten maksadının rencide olan hissiyat-ı Osmaniyeyi yerine getirmek olup arazi ve statükoyu ihlal fikrinde olmadıklarına dair teminatta bulunduğuna dair iddialar;başlangıçta İslâmiyet’in saadetine hizmet eden tekkelerin zamanla nasıl amaçlarından saptıkları ve birer fesat ocağına dönüştükleri; illetlerinin ardı arkası kesilmeyen Fehim Paşa gibi mütecavizlerin taşkınlıklarına Abdülhamid’in dâhil ve haricin birleşmesini bu şekilde önleyeceğini zannederek ses çıkaramaması; müteakip dönemdeki Meşrutiyet taşkınlıkları;Yunan’ın Girit’i ilhakı üzerine çıkan öğrenci hareketleri; hariçten tokat yemekten usanmış İttihat ve Terakki’nin dâhilde sille tokat atmak ve kasıp kavurmakla yoluna devam etmesinin neticesi olarak 31 Mart Vakası’nın vuku bulması ve sonuçları gibi olaylar da siyasî tarih açısından önemli mevzulardandır. Eserde ayrıca İtalya’nın Trablusgarb’ı işgali ve bunun basına, “Trablusgarb’ın devlete zaten hiçbir faydası olmadığı” şeklinde yansıması, işgalden önce hurmalıkların değerini çok düşürerek satın alan ve bu mülkün küllisinin kendi taht-ı tasarrufunda olduğunu iddia eden İtalya’nın işgalden sonra arazi fiyatlarını yüz katından fazlasına çıkarması gibi ilginç detay ve iddialar anlatılır.
 “Bir memlekette ne kadar çok kanun yapılırsa hayat-ı ictimaiyye o nispette bozulur ve hile ile karıştırılır” diyen Nasuhoğlu, memlekette kanunî hayat başlığı altında mahkeme oyunlarından, türlü rüşvet ve kirli işlerden; hatıratın son kısmında ise sözüm ona Müslüman olan Osmanlı Musevilerinin siyasî arenada yol açtıkları felaketlerden esefle bahseder.
Son derece samimî ve hoş bir edebî üslupla yazılan hatırat bir kez ele alındığında bırakılamayacak kadar sürükleyici olduğu kadar savlarının ciddiyeti ve orijinalliği ile de mucib-i dikkat bir mahiyet taşımaktadır.
 

EDİTÖRDEN

SEMİNERLER

Vakıf faaliyetlerinin en gelenekseli olan seminerler, her yıl güz ve bahar dönemlerinde gerçekleşiyor.

DETAYLI BİLGİ


BİZİ TAKİP EDİN

Vakfımızın düzenlediği programlardan (seminer, sempozyum, panel, vs.) haberdar olmak için e-posta adresinizi bırakabilirsiniz.