Tereke Defterleri ve Osmanlı Maddi Kültüründe Değişim

Fatih Bozkurt

16 Ocak 2012
Değerlendirme:
Kadir Yıldırım

Sakarya Üniversitesinde tamamladığı doktora tezi çerçevesinde Fatih Bozkurt ile İstanbul örneği üzerinden 1785-1875 yılları arasında Osmanlı’da sıradan insanlar ve elit tabakanın sahip oldukları maddî kültür araçları hakkında konuşuldu.

Temel kaynak olarak kadı sicillerindeki tereke defterlerini merkeze alan Bozkurt, şeriyye sicilleri ve arşiv belgeleriyle de zenginleştirdiği çalışmasında, dönem itibariyle Osmanlı toplumunun modernleşme ve Batılılaşma tecrübesinin maddî kültür boyutunun anlaşılmasına katkı yapmayı hedefliyor. Modernleşme, Batılılaşma olarak tanımlanan Türk toplumunun Batı tesirinde yaşadığı değişim ve dönüşümü konu edinen çok sayıda çalışma ve zengin bir literatürün varlığına rağmen, Bozkurt’u bu alanda çalışmaya yönlendiren temel saik ise, Osmanlı toplumunun gündelik hayatında ortaya çıkan değişimleri ele alan yayın sayısının azlığıdır. Toplum ve dolayısıyla insan odaklı olmasıyla bu çalışma, askerî alandaki yeniliklerden Batılı tarzda eğitim kurumlarının ortaya çıkışına, idarî sahadaki düzenlemelerden yeni siyasî fikirlerin benimsenmesine kadar modernleşme merkezli çalışmalardan farklı bir yaklaşımla literatüre özgün bir katkı sunmaktadır.

Müslüman-Gayrimüslim, asker-reaya, kadın-erkek, zengin-fakir vb. toplumun farklı kesimlerinin kıyafetlerinden ev eşyalarına, kitaplarından mutfak âletlerine kadar, hayattayken sahip oldukları her türlü mal, eşya ve objeyi ihtiva eden zengin içerikli 800 civarında tereke defterlerini örneklem olarak kullandığı çalışmasında Bozkurt, bu kayıtlar üzerinden Osmanlı toplumunun içinde yaşadığı eşya evrenini, yüzyıllar içinde yaşanan değişimle birlikte ortaya koyuyor. Bu incelemeyi ilk olarak tereke defterlerinin niteliklerinden içeriklerine, yapısal özelliklerinden tarihsel süreçte yaşadıkları dönüşüme kadar ele alacak şekilde ayrıntılı bir tanımlamayla başlatıyor. Bu doğrultuda cevabını bulmaya çalıştığı temel sorulardan biri, toplumsal tarih çalışmalarının temel –ve belki de en mühim– kaynaklarından olan tereke defterlerinin nasıl okunması, içerdiği verilerin nasıl değerlendirilmesi gerektiğidir.

Tereke defterlerine yönelik ayrıntılı bir araştırmayı zorunlu kılan bu sorunun cevabı, Bozkurt’un XV. yüzyıldan XIX. yüzyıla kadar geçecek uzun bir dönemde tereke defterlerinin diplomatik özellikleri açısından yaşanan dönüşüm ve değişimi görmesine imkân tanıyor. Bunun yanında mübâyâ‘a-ı eşya, hibe ve nefy-i mülk gibi uygulamalar ile miras paylaşımında malların gizlenmesi; icareteynli vakıf mülkleri üzerinden de tereke defterlerinin Osmanlı vatandaşlarının servetlerini temsil etmedeki eksiklikleri gösteriliyor. Tereke defterleri üzerinden Osmanlı ailesinin kaç kişiden oluştuğu, çocuk sayısı, çekirdek aile gibi unsurlar üzerine yaptığı incelemeler ise Bozkurt’u oldukça ilginç sonuçlara ulaştırmıştır. Bu kayıtlara yönelik önceki çalışmalarda Osmanlı ailesinin çocuk sayısının 2 olarak belirtilmesine yönelttiği eleştiri de bu sonuçlardan birisi. Bozkurt, “insan ömrünün kısalığı”, “yarım kalmış aileler” gibi dikkat çekici tanımlamalarla, tereke defterlerinin aynı zamanda erken yaşta ölümler ve beraberinde yarım kalan ailelere işaret ettiğini, ancak bu resmin tam olarak görülememesi halinde de Osmanlı aileleri için birey sayısını eksik göstererek yanlış yönlendirebileceğini tesbit ediyor. İncelediği defterlerin yaklaşık %60’ının varis olan yetimlerin haklarını korumak için mahkemelerce tutulduğuna dikkat çekerek, tereke defterlerine yönelik çalışmalarda ölen kişiden ziyade, geride kalan kişilerin kimliklerine odaklanmanın önemi üzerinde duruyor. Tereke defterlerinin giriş kısımlarında başlangıçta Arapça olan dilin XVII. yüzyıl ortalarından başlayarak 1670’ler itibariyle tamamen Türkçeleşmesi; başlangıçta sadece 2 satır olarak kaleme alınan bu kısmın XVIII. yüzyılda uzayarak olgunlaşması; XIX. yüzyılda Islahat Fermanı sonrasında gayrimüslim unsurların etnik ve dinî farklılıklarını da içerecek şekilde çeşitlenmesi gibi değişimler de, Bozkurt’un tereke defterlerinin tarihî serüvenine yönelik yaptığı uzun soluklu incelemesinde ortaya çıkan yapısal ve biçimsel dönüşümlerdendir.

Çalışmanın ikinci ana konusu ise maddî kültür üzerinde şekilleniyor. Bozkurt, burada Osmanlı maddî kültüründe değişim, yani Batılılaşmanın ne zaman ve hangi yıllarda başladığı, toplumun hangi gruplarının bu değişimde öne çıktığı ve hangilerinin bu değişime direnç gösterdiği gibi sorulara cevaplar arıyor. Bu soruların en genel cevabı ise aynı zamanda Osmanlı’da halkın, yani toplum dediğimiz büyük parçayı oluşturan bireylerin tüketim kalıpları açısından yaşadığı değişimi ve farklı dünyaları görmemize imkân sağlıyor. XVIII. yüzyıl sonu ile XX. yüzyıl başında Osmanlı toplumunun maddî kültür açısından iki farklı dünya yaşadığını belirten Bozkurt, İstanbul üzerinden somut eşya ve obje örnekleriyle Osmanlıların değişen tüketim alışkanlıklarını ve sosyal yaşamlarını gösteriyor. Alafranga kültürün İstanbul’da yaygınlaşmaya başladığı dönem olarak XVIII. yüzyıl öne çıkarken, imparatorluktaki gayrimüslim unsurların öncülük ettiği bu değişime Müslüman unsurların ise uzun süre direnç gösterdikleri görülüyor. Örneğin alafranga kültürün önemli simgelerinden biri olarak mutfaklarda çatal kullanımına ilk kez 1749 yılına ait 2 gayrimüslim terekesinde rastlıyoruz. İngiltere’de dahi ancak XVIII. yüzyıl başlarında yaygınlaşan çatalı, 1785 yılına ait gayrimüslim terekelerinde ise, yaygın bir şekilde görüyoruz. 1820 yılına ait Karamanlıca bir kitapta çatalın nasıl kullanılacağının anlatılması ise, bu eşyanın Osmanlı’da artık toplumsal bir karşılığı olduğunu gösteriyor. Müslümanlar için çatala rastlanan ilk tereke defteri 1845 yılına ait. Diğer eşyalardan da örneklerle XIX. yüzyılın ikinci yarısında alafranga sofra düzenine Müslüman unsurun gösterdiği direnci ortaya koyan Bozkurt, Müslüman-gayrimüslim toplumun çeşitli kesimlerinin terekelerinde yer alan sandalye, masa, konsol vb. birçok eşya ile İstanbul evlerinin iç-dış dizaynı üzerinden maddî kültürde yaşanan değişimi ve böylece Osmanlı insanının tüketim alışkanlığı, yaşam biçimi ve tüm bunların nesiller arasında nasıl değişip dönüştüğünü göz önüne seriyor.

EDİTÖRDEN

2024 Güz Programı

Vakıf faaliyetlerinin en gelenekseli olan seminerler, her yıl güz ve bahar dönemlerinde gerçekleşiyor.

DETAYLI BİLGİ


BİZİ TAKİP EDİN

Vakfımızın düzenlediği programlardan (seminer, sempozyum, panel, vs.) haberdar olmak için e-posta adresinizi bırakabilirsiniz.