Türkiye’nin Stratejik Kültürü ve Yeni Dış Politikası

Ramazan Erdağ

29 Eylül 2012
Değerlendirme:
Abdullah Erboğa

Elli sekizinci KAM Tezat toplantısının konuğu, Eskişehir Osmangazi Üniversitesi Uluslararası İlişkiler Bölümü’nden Dr. Ramazan Erdağ idi. Erdağ, Sakarya Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü’nde tamamladığı “Türkiye’nin Stratejik Kültürü ve Yeni Dış Politikası: Süreçler, Aktörler ve Eylemler” başlıklı doktora tezi çerçevesinde bir sunum gerçekleştirdi.

Doktora tezinde Türkiye’nin yeni dış politika davranışının kuramsal ve pratik yönünü araştırmayı amaçlayan Erdağ, kuramsal çerçeve olarak Alastair Iain Johnston’un “stratejik kültür” kuramını referans almış. Pratik yön için Ahmet Davutoğlu’nun Stratejik Derinlikve Abdullah Gül’ün Yeni Yüzyılda Türk Dış Politikasının Ufuklarıkitaplarını temel almakla birlikte, dış politikada karar alma mekanizmasındaki aktörlerin makale, demeç ve konuşmaları gibi çeşitli dokümanlardan da faydalanmış.

Değerlendirmesine Soğuk Savaş döneminden 2002 yılına kadarki süreçte Türk dış politikasının temel ilkelerini izahla başlayan Erdağ, bu dönemde dış politikanın daha ziyade tepkisel, inisiyatif almaktan uzak ve içe kapanık bir yapı arz ettiğini vurguladı. Son dönemde Türk dış politikasında yaşanan değişim ve dönüşümü izah etmenin önemli olduğuna dikkat çeken Erdağ, 2002-2010 yılları arasında özellikle Ahmet Davutoğlu’nun etkili bir aktör olarak belirmesiyle birlikte Türk dış politikasında paradigmatik dönüşümlerin yaşandığını belirtti.

Erdağ, tezin kuramsal yönünün dayandığı “stratejik kültür”ü, devletlerin stratejik tercihlerini açıklamaya çalışan, düşünsel ve kültürel düzeyde zihinsel arkaplanı ortaya çıkaran semboller sistemi olarak tanımladı. Soğuk Savaş sonrasında güvenlik politikalarını açıklamada kültüre daha fazla önem atfedildiğine ve küreselleşme süreciyle birlikte kültürün devletlerin dış politika tercihlerinde mühim bir unsur olarak rol almaya başladığına dikkat çekti. Johnston’un stratejik kültür çalışmalarını üç kuşağa ayırdığını belirtti: (i) ABD ve Sovyetlerin nükleer strateji hakkında farklı görüşlerini izah etme çabasında olan kuşak; (ii) aktörlerin düşünce ve söylemleri ile pratikteki davranışları arasındaki büyük farklara odaklanan kuşak; (iii) devletlerin stratejik kültürlerinin oluşup oluşmadığını, oluşmuş ise güvenlik politikaları ile dış politika üzerindeki etkisini açıklamaya çalışan –Johnston’un da dâhil olduğu– kuşak.

Sunumuna stratejik kültürün ana paradigmasını aktararak devam eden Erdağ, stratejik kültürün incelendiği ülke ve aktörlerin çatışmalara bakış açısı, şiddetin etkinliğinde güç kullanımının boyutu ve nasıl bir sonuç beklediklerinin önem arz ettiğini belirtirken ülke ve aktörlerin çok taraflı ilişkilere, uluslararası örgütlerin rolüne ve dış politikada yeni araçların kullanımına yönelik bakış açılarının da irdelenmesi gerektiğini vurguladı. Tezinde özellikle Davutoğlu’nun önemli bir aktör olarak devreye girdiği 2002-2010 döneminde belirli bir stratejik kültürün oluşup oluşmadığını, oluştu ise stratejik kültürün özelliğini ve Türk dış politikasındaki etkisini inceleyen Erdağ, Türk dış politikasında bölgesel ve küresel alanda ikili ilişkilerde karşılıklı ekonomik bağımlılık oluşturarak sorun ve kriz alanlarını minimize, çıkarları ise maksimize etme anlayışını benimseyen bir stratejik kültür oluştuğunu iddia etti. Bu bağlamda, Türkiye’nin stratejik kültüründe “ekonomi kalkınmacı” özelliğin ön planda olduğunu belirtti.

2002-2010 döneminde Türk dış politikasında çatışma ve savaşları önlemeye yönelik çok yoğun bir çabanın olduğunu, diplomasiyi ön planda tutarak yumuşak güç kullanımının tercih edildiğini, bölgesel ve küresel çok taraflı ilişkilerin arttırıldığını, uluslararası örgütlerde daha aktif roller üstlenildiğini ve bu süreçlere destek sağlayacak yeni dış politika araçlarının devreye sokulduğunu belirten Erdağ; Türkiye’nin Medeniyetler İttifakı Projesi ile çatışma ve savaşların önlenebilir olduğunu pratikte göstermeye, komşularla sıfır problem ideali çerçevesinde geleneksel yakın tehdit algılamalarından kurtulmaya ve maksimum işbirliği geliştirmeye çalıştığını aktardı. Türkiye’nin BMGK, NATO, İKT, AKPM, UAEK, KEİ, D-8, CICA gibi uluslararası örgütlerde etkin ve aktif olmaya çalıştığını ve TİKA, THY, TRT ve TUSKON gibi kuruluşların bu dönemde dış politikada stratejik bir değer olarak belirdiğini söyledi. Erdağ, Türk dış politikasını analiz ederken Türkiye’nin stratejik tercihlerini öncelikle uzlaşıdan, daha sonra stratejik savunmadan ve en nihayetinde saldırı seçeneğinden yana kullandığını belirtti.

Türkiye’nin oluşan bu stratejik kültüründe güç ve gücün yapısına dair zihinsel arkaplanın Davutoğlu’nun Stratejik Derinlikkitabında belirttiği güç formülünde görülebileceğini ifade eden Erdağ, Türkiye’nin güvenlik ve dış politika tercihlerinin oluşumunda gücün kullanımına yönelik perspektifinin klasik bakış açısından daha kapsamlı ve çok boyutlu olduğunu aktardı. Erdağ, Türkiye’nin stratejik kültürünün reel politikten ziyade ideal politik bir yaklaşımı olduğunu belirtmekle birlikte, stratejik tercih ve seçenekleri açıklamada ideal politik bir tanımlamanın da tek başına yeterli olmayacağının göz önünde bulundurulması gerektiğini söyledi. Sunumun soru-cevap kısmında ise Türk dış politikasında stratejik kültürün henüz yerleşmediği yönündeki görüşler dikkat çekti.

EDİTÖRDEN

2024 Güz Programı

Vakıf faaliyetlerinin en gelenekseli olan seminerler, her yıl güz ve bahar dönemlerinde gerçekleşiyor.

DETAYLI BİLGİ


BİZİ TAKİP EDİN

Vakfımızın düzenlediği programlardan (seminer, sempozyum, panel, vs.) haberdar olmak için e-posta adresinizi bırakabilirsiniz.