- ANA SAYFA
- YAYINLAR
- BÜLTEN ARŞİV
- SAYI 68 YIL: 2008
- Uzun Sürmüş Bir Akşam: Ölümünün 50. Yılında Yahya Kemal Beyatlı
Uzun Sürmüş Bir Akşam: Ölümünün 50. Yılında Yahya Kemal Beyatlı
23 Kasım 2008
Değerlendirme: Neslihan Demirci
Bilim ve Sanat Vakfı, Sanat Araştırmaları Merkezi’nin düzenlediği “Uzun Sürmüş Bir Akşam: Ölümünün 50. Yılında Yahya Kemal Beyatlı” başlığını taşıyan sempozyum, 23 Kasım 2008 Pazar günü vakfın Vefa’daki merkezinde gerçekleştirildi.
Bilim ve Sanat Vakfı Yahya Kemal Beyatlı’nın ölümünün 50. yılı münasebetiyle yoğunlukla İstanbul’da düzenlenen anma programlarının son halkasına ev sahipliği yaptı. 23 Kasım Pazar sabahı saat 10.00’da Dr. Mustafa Özel’in “Hoşgeldin konuşması”yla başlayan program üç oturumdan oluşuyordu. Prof. Dr. İskender Pala’nın başkanlığını üstlendiği ilk oturumda Yahya Kemal’in şiir dünyası, Prof. Dr. Mümtaz’er Türköne’nin yönettiği ikinci oturumda, şairin politikayla ilişkisi, Beşir Ayvazoğlu’nun başkanlığındaki son bölümde ise Beyatlı’nın tarih ve medeniyet bağlamındaki görüşlerine odaklanıldı. Her üç oturumun, alanlarında yetkin oturum başkanları, kendi birikimlerini yansıttıkları değerlendirmeleriyle sempozyuma katkıda bulundular.
“Yahya Kemal Şiirinin Derin Kökleri”başlığını taşıyan ilk oturumda Yahya Kemal şiirini modern kuramlardan yola çıkarak değerlendiren genç akademisyen Alphan Akgül, ilginç çalışmasıyla dikkat çekti. Beyatlı’nın sıklıkla anılan şiirlerinden “Mehlika Sultan”’la Şeyh Galib’in Hüsnü Aşk’ını, “metinler arasılık” açısından karşılaştırarak hem tasavvuf geleneğinin bir alegorisi, hem de modern şiirin habercisi olarak okumanın mümkün olduğu tezini gerekçeleriyle savundu.
Gazi Üniveritesi, Türk Dili ve Edebiyatı bölümünden Dr. Mehmet Can Doğan, Yahya Kemal şiirini yeşerdiği toprak bağlamında ele aldı. Malazgirt’i “Türkler’in kablettarihi” diye niteleyen Yahya Kemal şair-entelektüel kimliğiyle Osmanlı’nın geride bıraktığını, gelgitin “cezr” dönemi olarak görüyor, toplumun Balkan Savaşları sonrasında girdiği “medd” döneminin oluşturduğu değerlere yöneliyordu. Doğan, med-cezir imgesi üzerine kurduğu Yahya Kemal’in poetik söylemini; hem dönemin yarattığı çalkantı, hem biyografik açıdan şairin kendi ailesinde yaşadığı hayal kırıklığı, hem de tarihi zemin üzerine inşa edilmiş poetikası bağlamında açıkladı.
Erciyes Üniversitesi, İlahiyat Fakültesi’nden Prof. Dr. Turan Koç ise kendine özgü yorumu ve şair gözüyle, batılılaşma maceramızın vahim kırılma noktalarından birinde bütün duyarlılığıyla bu kırılmayı hissetmiş bir şair olarak Yahya Kemal’in şiirini estetik boyutları açısından inceledi.
“Politik Bir Figür Olarak Yahya Kemal”başlıklı ikinci oturumda Gaziosmanpaşa Üniversitesi’nden Doç. Dr. Bekir Berat Özipek, Yahya Kemal’in muhafazakâr olup olmadığı sorusunun peşine düştü. Siyasetbilim açısından muhafazakâr duyarlılığa sahip görünen Beyatlı’nın ideolojik aidiyeti değerlendirilirken yazdıkları ve söyledikleri yanında, metinlerinin satır aralarının da okunması gerektiğini vurguladı.
İzmir Ekonomi Üniversitesi’nden Nazım İrem Yahya Kemal’deki vatan olgusunu inceleyen sunumunda, vatanı sıkça referans gösterilen yeni ev imgesiyle ele aldı. Yahya Kemal’in İstanbul’unun nerede durduğuna da değindi.
Yazar Murat Yılmaz ise Osmanlı yerini ulus-devlete bırakırken, değişen paradigmadan yola çıkarak Yahya Kemal’in duruşunu anlayabilmek için, şairin Ziya Gökalp’ten farklı olarak milletleşme kavramıyla ne kastettiğinin doğru algılanması gerektiğinin altını çizdi. Bugünün siyasi konjonktüründen de örnekler veren Yılmaz, Yahya Kemal o dönemin milliyetçilik halkasına tamamen dahil olmadığını, olsa olsa kısmen etrafında dolaştığını dile getirdi. Yılmaz’a göre Yahya Kemal’in muhafazakârlığı geleneksel özgürlük ve otoriteyi değil, geleneksel kültürü benimseyen bir aidiyet olarak okunmalıdır.
“Bir Memleket Tarihçisi Olarak Yahya Kemal’in Kültür Paradigmasını Anlamak”başlığını taşıyan son oturumda ise Beşir Ayvazoğlu Yahya Kemal’in bakış açısını anlamak için Balkan Savaşı ve Mondros Mütarekesi’nden sonra dönemin bütün aydınlarında görülen tramvayı hesaba katarak değerlendirmek gerektiğinin altını çizdi.
Yahya Kemal’in gelenekle modern arasında nerede durduğunun belirlenmesi için geniş bir açıdan bakan Sadık Yalsızuçanlar, şairle T.S. Eliot’ın gelenek çizgilerinin örtüştüğü tezinden yola çıktı. ‘İhtiyar Şark’ın son firarilerinden biri olan şairin modernlikten ziyade geleneği yeniden kurmaya odaklanmış bir duruş çizdiğini savundu. Osmanlı’yı şiir, musiki, mimari şeklinde üç estetik boyutta tanımak için Beyatlı’nın isabetli bir adres olduğunu belirtti.
Boğaziçi Üniversitesi’nden Yrd. Doç. Dr. Erol Köroğlu, “Çok insan anlayamaz eski mûsıkîmizden/ Ve ondan anlamayan bir şey anlamaz bizden” diye başlayan “Eski Musiki” adlı şiiriyle başladığı konuşmasında Yahya Kemal’in şiirini “ulusal kimlik labortuvarı” olarak niteledi. “Eski Musiki” şairi bunu iki araçla yapıyordu: şiirde tahkiye ve imge haline getirilen tarihle.
Köroğlu, Yahya Kemal şiirlerinin manzum hikâyeyle akraba olduğunu savundu. Şiirde olay örgüsüne en iyi örneklerden biri olarak “Süleymaniye’de Bayram Sabahı”nı bu açıdan inceledi. Bu teze göre şair, Bergson’un da etkisiyle okuruna geçmiş ve şimdiyi belirsizleştiren; bilgi veren değil, tahayyül ettiren bir tarih algısı sunuyordu.
Selçuk Üniversitesi’nden Prof. Dr. Yasin Aktay ise Yahya Kemal’in “Atik Valde Sokağı” adlı şiirini şairin modernleşme ile gelenek, Doğu ile Batı, geçmişle şimdi arasında yaşadığı çatışmayı cisimleştiren bir metin olarak değerlendirdi.
23 Kasım Pazar günü Yahya Kemal’le ilgili ders kitaplarında tekrar edilen klişelerden öteye geçmeyi başarmış çabalar somutlaştı. Sempozyumun, bu anlamda, gelecekteki entelektüel verimler açısından umut verici bir ışık yaktığı da söylenebilir. Kimi sosyal bilimlerin çeşitli disiplinlerinde çalışan, kimi kendine edebiyatı uğraş olarak seçmiş yazarlar ve akademisyenler, şairin çeşitli yönlerini farklı bakış açılarıyla tartıştılar. Sempozyum birbirinden farklı görüşlerin ortak bir platformda dillendirilmesi açısından verimli bir örnek teşkil etti; konu sosyal bilimler ve edebiyat etrafında dönüyorsa, tek doğru ve tek gerçekten dem vurulamazdı çünkü.
2024 Güz Programı
Vakıf faaliyetlerinin en gelenekseli olan seminerler, her yıl güz ve bahar dönemlerinde gerçekleşiyor.
DETAYLI BİLGİ