Münîrî’nin Manzum Siyer-i Nebî’si

Reyhan Çorak

9 Haziran 2010    
De­ğer­len­dir­me: Berra Kepekçi
 
Rey­han Ço­rak, Mar­ma­ra Üni­ver­si­te­si Tür­ki­yat Araş­tır­ma­la­rı Ens­ti­tü­sü’nde ta­mam­la­dı­ğı “Mü­nî­rî’nin (öl.1521?) Man­zum Si­yer-i Ne­bî’si (İn­ce­le­me-Me­tin)” baş­lık­lı dok­to­ra te­zi­ni sun­du.
Ye­di cilt ve otuz üç bin be­yit­ten olu­şan Si­yer-i Ne­bî ad­lı ese­rin, iki ho­ca gö­ze­ti­min­de dört öğ­ren­ci ara­sın­da pay­la­şıl­dı­ğı­nı ifa­de eden Rey­han Ço­rak, 2. ve 3. cilt­le­ri­ni ça­lış­tı­ğı­nı ve bu ne­den­le tes­pit­le­ri­nin de sa­de­ce bu iki cil­di kap­sa­dı­ğı­nı be­lirt­ti.
Man­zum Si­yer-i Ne­bî’nin ko­nu­su Hz. Pey­gam­ber’in ha­ya­tı ol­du­ğu için te­zin gi­riş bö­lü­mün­de “si­yer” ke­li­me­si­nin mâ­nâ­sı, bir ilim ola­rak “si­yer”in do­ğu­şu, kla­sik Türk ede­bi­ya­tın­da bir tür ola­rak öne­mi ve ye­ri, man­zum ve men­sur si­yer­ler, Türk ede­bi­ya­tın­da Hz. Pey­gam­ber’i ko­nu alan es­ma-i ne­bî, na­at, mev­lid, mi­raç­nâ­me, hic­ret­nâ­me, mu­ci­zât-ı Ne­bî, hil­ye gi­bi di­ğer tür­ler hak­kın­da bil­gi ve­ril­mek­te­dir. Bun­lar­la bir­lik­te Türk ede­bi­ya­tın­da ya­zıl­mış müs­ta­kil si­yer­ler; man­zum si­yer­ler ve men­sur si­yer­ler şek­lin­de iki kıs­ma ay­rı­la­rak in­ce­len­mek­te­dir.
Ço­rak, te­zinin bi­rin­ci bö­lüm­ünde şa­i­rin ha­ya­tı, doğ­du­ğu yer ve yıl, adı, mah­la­sı, ai­le­si, mes­le­ği, eser­le­ri ve ya­şa­dı­ğı dö­nem ile il­gi­li araş­tır­ma­lar yap­tı­ğı­nı ifa­de ede­rek şu bil­gi­le­ri ver­di: Şa­ir Amas­ya­lı’dır, ölüm ta­ri­hi 1521?, ya­şa­dı­ğı dö­nem II. Bâ­ye­zid dev­ri­dir ve o de­vir­de Amas­ya’da II. Bâ­ye­zid’in oğ­lu Şeh­za­de Ah­med bu­lun­mak­ta­dır. Mü­nî­rî, Şeh­za­de Ah­med’in ne­dim­le­rin­den­dir. Tez­ki­re­ler­de şa­i­rin adı Mü­nîr, Mü­nî­rî, Mü­nî­rî İb­ra­him Çe­le­bi ya da Meh­med Çe­le­bi şek­lin­de geç­mek­te­dir. Mü­nî­rî’nin şa­ir­li­ğin­den zi­ya­de çok na­zik, ki­bar ve za­ra­fet sa­hi­bi bir dev­let ada­mı ol­ma­sı ön pla­na çık­mak­ta­dır. Şa­ir­li­ği ikin­ci plan­da ol­ma­sı­na rağ­men si­ye­ri otuz üç bin be­yit­ten oluş­mak­ta­dır. Dî­vân ad­lı ese­rin­de Mü­nî­rî, Ali ve Fe­rah is­min­de iki ço­cu­ğun­dan, Mihr-i Müş­te­ri adın­da uzun­ca mes­ne­vî­sin­de de ken­di­si­nin si­pa­hî ol­du­ğun­dan ve hat meşk et­ti­ğin­den bah­se­der. Ölü­mü ile il­gi­li sa­de­ce Ev­li­ya Çe­le­bi’nin Se­yâ­hat­nâ­me­si’nde Amas­ya’da öl­dü­ğü­ne da­ir bir ka­yıt bu­lun­mak­ta­dır. Si­yer-i Ne­bî’den baş­ka Mihr-i Müş­te­ri adın­da mes­ne­vî­si, Türk­çe Dî­vâ­nı, Fars­ça Dî­vâ­nı ve Tez­ki­re­tü’l-Ve­fâ­yî, Ri­sâ­le, Mün­şe­ât Mec­mûa­sı ad­lı üç kü­çük ese­ri tes­pit edil­mek­te­dir.
Amas­ya’yı da ele alan Ço­rak, o dö­nem­de Amas­ya’nın şeh­za­de san­ca­ğı ol­ma­sı ne­de­niy­le Mü­nî­rî’nin me­de­ni­yet ve kül­tür açı­sın­dan çok can­lı bir şe­hir­de ye­tiş­ti­ği­ni ve ya­şa­dı­ğı­nı or­ta­ya koy­du.
16. yüz­yıl baş­la­rın­da ya­şa­nan ede­bî bir ge­liş­me­den ba­his­le Ço­rak, İran ede­bi­ya­tı ürü­nü olan Dî­vân şi­i­ri­ne Türk­çe­yi de ih­mal et­me­den ata­söz­le­ri­nin, de­yim­le­rin, gün­lük ha­ya­ta da­ir birta­kım un­sur­la­rın dâ­hil ol­ma­ya baş­la­dı­ğı­nı, bu­na da Fu­at Köp­rü­lü’nün “ma­hal­li­leş­me ce­re­ya­nı” de­di­ği­ni ve Mü­nî­rî’nin de bu ce­re­ya­nın için­de ol­du­ğu­nu ifa­de et­ti. Do­la­yı­sıy­la Si­yer-i Ne­bî, 15. ve 16. yüz­yıl ge­çiş dö­ne­mi Türk­çe­si özel­lik­le­ri­ni gös­ter­mek­te­dir.
Te­zin ikin­ci bö­lü­mün­de ese­rin ya­zı­lış se­be­bi­nin, şe­kil şart­la­rı­nın, dil-üs­lup özel­lik­le­ri­nin, ede­bî sa­nat­lar­la il­gi­li birta­kım hu­su­si­yet­le­ri­nin in­ce­len­di­ği, si­yer ol­ma­sı ha­se­biy­le eser­de âyet ve ha­dis­le­rin mev­cut ol­du­ğu, de­yim, ata­söz­le­ri, sos­yal ha­ya­ta ait birta­kım özel­lik­le­rin ele alın­dı­ğı ve se­kiz bin bey­tin ge­niş öze­tiy­le ta­mam­lan­dı­ğı di­le ge­ti­ril­di.
Es­ki Ana­do­lu Türk­çe­si dö­ne­minde, 15. yüz­yıl so­nu ve 16. yüz­yıl ba­şın­da ya­zıl­mış ve is­tin­sah hat­tıy­la tek nüs­ha olan Si­yer-i Ne­bî’nin mes­ne­vî na­zım şek­lin­de ya­zıl­dı­ğı, ka­fi­ye sis­te­min­de ci­na­sın kul­la­nıl­dı­ğı ve tah­ki­ye, na­si­hat­nâ­me, sa­nat­kâ­ra­ne ve mü­kâ­le­me şek­lin­de­ki dört fark­lı üs­lup­la ka­le­me alın­dı­ğı ör­nek­ler­le an­la­tıl­dı.
Ta­ma­men tek­nik bir bö­lüm olan ve bib­li­yog­raf­ya ile bi­ten üçün­cü bö­lüm­de Ço­rak, yaz­ma nüs­ha­nın ta­nı­tı­mı­nı ya­pa­rak met­nin trans­krip­si­yo­nu es­na­sın­da ne­le­re dik­kat et­ti­ği­ni, Arap­ça, Türk­çe ve Fars­ça ek­le­rin ve ter­kip­le­rin na­sıl ya­zıl­dı­ğı­nı an­lat­tı.
Rey­han Ço­rak, dör­dün­cü bö­lüm­de met­nin trans­krip­si­yon­lu hâ­li­ni ver­di­ği­ni söy­le­ye­rek şu bil­gi­le­ri pay­laş­tı: Be­yit­le­rin her bi­ri­ne nu­ma­ra ko­nul­du. 15. yüz­yıl so­nu 16. yüz­yıl ba­şı ara­sın­da­ki Türk­çe dil özel­lik­le­ri­ni gös­te­ren ar­ka­ik ke­li­me­ler­den bi­rer se­çim ya­pa­rak bir söz­lük oluş­tu­rul­du. Ka­fi­yesi ci­nas sis­te­mi üze­ri­ne ku­ru­lan me­tin­den bir tür “Ci­nas Söz­lü­ğü” de­ne­me­si ya­pıl­dı. Mü­nî­rî’nin Si­yer-i Ne­bî’si Türk ede­bi­ya­tın­ın bi­li­nen en uzun man­zum si­yer­dir.

EDİTÖRDEN

2024 Güz Programı

Vakıf faaliyetlerinin en gelenekseli olan seminerler, her yıl güz ve bahar dönemlerinde gerçekleşiyor.

DETAYLI BİLGİ


BİZİ TAKİP EDİN

Vakfımızın düzenlediği programlardan (seminer, sempozyum, panel, vs.) haberdar olmak için e-posta adresinizi bırakabilirsiniz.