- ANA SAYFA
- YAYINLAR
- BÜLTEN ARŞİV
- SAYI 74 YIL: 2010
- İkonoklazm Üzerine
İkonoklazm Üzerine
Nuh Yılmaz
20 Ekim 2010
Değerlendirme: Ayşenur Gönen
Nuh Yılmaz’ı dinlediğimiz Kırkambar Sohbet programı, müzakerecinin Bilkent Üniversitesi Grafik Tasarım Bölümü’nde tamamladığı “Icon-form: The differantial logic of aniconism in Islamic tradition” başlıklı yüksek lisans tezi ekseninde gelişti.
Nuh Yılmaz tezini anlatmaya başlamadan önce birkaç noktaya temas ederek ikonoklazmın sanat tarihi yahut teolojiden daha çok siyasî tarihle ilgili bir mesele olarak ele alınması gerektiğine dikkat çekti. Zira Yılmaz’a göre birçok sorun gibi ikonoklastik hareketler de temelde politik amaçlara hizmet etmekteydi. Konuşmacı, son yüzyılda daha çok Müslümanların adı anılarak gündeme gelen ikonoklazma şu soruyla giriş yaptı:
Nasıl oluyor da birileri Müslümanların imgeyle ilişkisini ikonoklazm olarak ele alıyor?
Nuh Yılmaz’a göre bu sorunun cevaplanabilmesi için öncelikle ikonoklazmın ortaya çıkışına ve tarih içinde nasıl bir şekil aldığına bakmak gerekir. Bu aşamada şu sorular devreye girer: İkonoklazm tarih içinde ne tür durumları tasvir etmek için kullanılmıştır? Müslümanlarla ilgili olarak ne tür durumları tasvir etmek için kullanılmıştır? Şu anda ne tür bir durumu tasvir etmek için kullanılmaktadır?
Bu tarihsel sürekliliği ya da kopuşları görmek içinse sorulması gereken şudur:
Düşünce, tasviri nasıl egemenliği altına aldı?
Bu soruları ortaya koymasının ardından Yılmaz sunumuna şöyle devam etti: “Hristiyanlık içinde Tanrı’yla ilgili verimli tartışmalar var. Bu tartışmalar imge meselelerini şekillendiriyor. Mutlakçı bir anlayışla imge meselesine yaklaştığımızda dinleri ‘imge dostu’ ve ‘imge düşmanı’ olarak kategorize etmemiz gerekir. Aslında dinler her şeye sınır koydukları gibi imgelerle ilişkilere de sınırlar koymuştur. Buna tamamen karşı olmak veya bundan taraf olmak çözüm getirmez. Buzağıyı tanrılaştırmaya başladığınızda kaçınılmaz olarak tapma yasağıyla karşılaşırsınız. Çünkü din iktidar alanını paylaşmak istemez.”
Yılmaz’a göre ikonoklazmın anlaşılmasında monofizitlerle karşıtlarının tartışmaları başlangıç noktasıdır ve bu tartışmalar oldukça verimli tartışmalardır. Bu tartışmalardan sonra imgenin önü açılır ve Bizans’ta bir ikon patlaması yaşanır. Hristiyanlık belli imgeleri içselleştirerek yoluna devam eder. Bu bir nevi reform, bir dönüm noktasıdır.
Diğer bir dönüm noktası da Bizans’taki ikonoklazm tartışmalarıdır. Bizans döneminde ikonoklazmı başlatanlar Suriye’de görev yapan ve Müslümanlarla ilişki içerisinde olan komutanlardır. Avrupa-merkezci tarih anlayışıysa, Müslümanların ikonoklazmı Hristiyanlardan aldığını ve devam ettirdiğini söyler. Müslümanlarla sınır boylarında görev yapan subayların dönüp Bizans’ta darbe yapması, Bizans’ı ele geçirmesi ve ikonoklastik bir dönem başlatmaları klasik siyaset-teoloji ilişkisidir. Çünkü Hristiyanlar böylece şunu sorgulamaya başlarlar: “Ne oluyor da Mekke’de, çölün ortasından çıkan barbarlar üç günde sınırımıza dayanıyorlar? Müslümanlara bu kadar hızlı mevzi kazandıran nedir?” Siyasî bir soruya teolojik cevaplar verilir. Verilen cevaplardan bir tanesi şudur: “Müslümanlar Allah’a tapıyor, puta değil. Dinimizi yenilersek onları yenebiliriz.” Bundan sonraki dönem Hristiyanlıkta reform dönemidir, önemli bir sorunla karşılaşan Hristiyanlığın kendini yenileme dönemi.
Bu dönemde ortaya çıkan şeylerden birisi laiklik tartışmalarıdır. Dinin alanı neresidir, sanatın alanı neresi? Bu aynı zamanda sanatın ortaya çıkış dönemidir de.
Bu tarihten itibaren Hristiyanlıkta imgenin önü açılır. Kilise sınırlarına çekilir ve burjuva kendi kültürünü geliştirmeye başlar. Kilisenin mahzenlerinde kendini sergileyen, sanatın hayatın parçası olduğu, kutsallaştırılmadığı pre-art bir sanat anlayışının hâkimiyeti altındaki reform öncesi dönem geride bırakılır.
Sanat öncesi dönem ve sanat sonrası dönemden söz edebiliriz artık. Sanat otonom bir alan olarak ortaya çıkmıştır. Bu dönemde sanat ikonoklazmın yok etmeye çalıştığı şeyleri koruyup ona alan açan hümanist bir söylem olarak görülür. Bu söylemin tamamlanabilmesi için bir düşmana ihtiyaç duyulur ve bu aşamada Müslümanlar devreye girer. Yılmaz’ın tezi Hegel ve takipçilerinin, bu süreçte kendileri gibi olmayanları göstermek üzere erken dönem sanat tarihçileriyle birlikte Müslümanları hedef aldığı şeklinde. İnsanlığın en üst değerlerini ürettikleri kabulüyle Avrupa’nın Müslümanlara bir kategori açma çabası bugüne uzanan “imge düşmanı Müslüman” imajını yaratmıştır.
20. yüzyıla gelindiğinde bu tavır iyice içselleştirilir, kurumsallaşır ve adı salt “sanat” olan Batı Sanatı karşısında ikonoklazmla malul bir faaliyet olarak İslâm sanatı diye bir kategori oluşur. Sorunu gerçek İslâm tartışmasına dönüştürmek de bu yüzden meseleyi çözümsüzlüğe sürüklemekten başka bir işe yaramaz.
Katılımcıların sorularıyla devam eden ve yaklaşık iki saat kadar süren bol malumatlı sunum mevcut tartışmaların önünü açacak verimlilikteydi.
2024 Güz Programı
Vakıf faaliyetlerinin en gelenekseli olan seminerler, her yıl güz ve bahar dönemlerinde gerçekleşiyor.
DETAYLI BİLGİ